Çizgi Roman ve Çizgi Romanlarımız

Çizgi Roman Dünyamızda Hayat Var mı?

Yukarıdaki soruya cevap vermek için sözü uzatmak, sizleri yormak istemiyorum. O yüzden hızlı bir giriş yaparak eski zamanlarda soluklanmamızı sağlayan, yaşı yetenlerin kolaylıkla hatırlayacağı bir kaç isim (çizgi roman serisi) saymak istiyorum; “Tommiks”, “Texas”, “Mandrake”, “Atlantis”, “Mister No”, “Kaptan Swing”, “Kızılmaske”, “Conan”, “Vampirella” “Baytekin”, “Yüzbaşı Volkan”, “Abdülcanbaz”. Çocukluğumda peşinden koştuğum kitaplar maceralar hep bu isimlerle yan yanaydı. Odalarımızın sevdiğimiz köşelerinde bir sonraki sayfada ne olacağını merak ederek, küçük zihinlerimizde büyük hayaller kurduran, bizleri besleyen eserlerdi.

Bir kaç yıl sonra mizah dergileri “Gırgır”ve “Fırt”yayınlanmaya, vazgeçilmezimiz olmaya başladı. Özellikle Galip Tekin’in hepimizi kendinden geçiren, başımızı döndüren çizgilerinden doğduğumuz, karamsarlığımızı, şehrimizin ara sokaklarındaki korkunç şeyleri, gizemleri ondan öğrendiğimiz, “Galip” ismini duyduğumuzda aklımızın “Tekin”e kaydığı doğrudur. Soyadının tarzıyla tezat oluşu kaderin şirin bir cilvesi olsa gerek.

Kısacası, çizgi roman aynen korku, fantastik, bilim kurgu gibi “başka şeyler söylemek, anlatmak, yaşamak, çizmek, hatta her şeye inat “hayat” mümkün” dedirten, benzer türleri destekleyen bir sanat. Dünya ve ülkemizin umutlarına, umutsuzluklarına karakterler, maceralar çizerek ışık tutuyor.

Sonra “Leman” dergisi doğdu ve ülkemizde bir ilke adım atarak fiziksel bir gerçeklik, Leman Kültür olarak kapılarını takipçileri ve en önemlisi çizgi roman, mizah severlere açtı. Leman Kültür’deki gösterisi ile ortaya çıkan komedyenlerimizi, mizah sanatçılarımızı unutmayalım. Ayrıca bu vesile ile pek çok çizerimizin karakterleri, kurguları, çizgi roman serileri “Leman Kültür” tarafından basılarak, kitaplaştırılarak yayınlandı. Türkiye’de ilk defa kütüphanelerimizin raflarında bir mizah bölümü oluşmaya başladı. Çizgi roman dünyamız yeni bir soluk ve ivme kazandı.

Bu işin bir de dağıtım tarafı var. Kitap ve dergi yayıncılığında olduğu gibi dağıtım guruplarının çıkan eseri çıktığı yayın gurubunu, oluşumu dikkate alarak ciddiye alması ya da almaması, yeni çıkan dergiler ve şahsi çabalarla üretilen özgün, en önemlisi bağımsız eserlere özen göstermemeleri güzel işleri engelliyor. “Nasıl olsa ilk ya da ikinci sayıdan sonra batar” düşüncesi, dağıtım noktalarının benzer düşüncelerine bağımlı kalınması, raf arkası edilmesi bu sektörün temel problemlerinden. 1996’da yine bu ve benzeri sorunlar, dağıtım şirketlerinin ağır şartlarından dolayı “Avni”, “Dıgıl” ve “Panik” mizah dergileri kapanmak zorunda kaldı. Son dönemde ise Fatih Solmaz, Selçuk Erdem, Bahadır Baruter, Bülent Üstün, Kenan Yarar, Galip Tekin gibi önemli çizerlerin hayatta kalmak için çizgileri ve maddi destekleri ile yayıncılığa da adım attıklarını, “Penguen”, “Uykusuz”, “Hortlak” gibi dergileri yaşatmaya çalıştıklarını gözlemliyoruz. Ülkemizdeki çizgi roman serüvenini takip etmek isteyenlere çok değerli bir yazar, çizgi roman sevdalısı Levent Cantek’in “Türkiye’de Çizgi Roman” kitabını özellikle öneririm.

Yeni çıkmaya başlayan “Yabani” dergi ise Türkiye’de çizgi roman kültürünü çok uzun süredir dokunulmayan, bu çabayı idealist bir bakış açısıyla gerçekleştirmeye çalışan insanların bir araya gelerek yükseltme çabasında olduğu bir oluşum. Tüm “dağıtım” problemlerine, özensizliğe, “bir iki sayı sonra batar” atıllığına teslim olmadan yayın hayatında kalmaya çalışıyor. Temmuz başında ikincisi çıkacak dergi ilk sayı itibari ile iyi haberler aldı. Özellikle Devrim Kunter gibi başarılı, isim sahibi yazar ve çizerlerin eserleri yer alırken, aynı zamanda bu yazar ve çizerlerin desteği ile genç nesilden, daha yolun başındaki yeteneklere de yer açıp onları öne çıkarmaya çalışılıyor. Yine bu anlamda önemli bir dergi ise internet üzerinden yayın yapan “Gölge E-Dergi”. Yayıncılık, üretkenlik, yazar ve çizerlerinin eserleri dikkatle incelenmeli. Böylesi bir işi 100’ü aşan sayıda yapmak gerçekten saygıyı ve alkışı hak ediyor. Bu konuda son olarak ülkemizde “Fanzin” kültürüne ya da kültürsüzlüğüne dikkat çekmek istiyorum. Tahmin ediyorsunuzdur;özveri ile çalışan insanların büyük emeklerine rağmen acınacak durumda. Oysa dünyada bu kültürün şimdi ya da geleceğe ait önemli sanatçıların kendilerini göstermek için önemli bir adres olduğunu biliyor, buraları genç sanatçıların gelişimi bir araç olarak görüyor, bağımsızlıkları, özgünlükleri, agresifliklerini ve isyankar çizgilerini destekliyor.

Bir haftadır sizlere yazılarımla aktarmaya çalıştığım gibi, göz ardı edilen bu benzeri türler, üretimler “hayal gücünün özgürleştirici” tarafı adına büyük önem taşıyor. Sadece kendi platformunda değil, birbirini destekliyor ve birindeki gelişim ister istemez diğerine de olumlu ya da ülkemizdeki gibi olumsuz katkı yapıyor.Size kendi tecrübeme dayanan bir örnek vermek istiyorum. Yabani Dergi’nin bana verdiği şansla yazar olarak ürettiğim iki çalışmamı Mustafa A. Kara ve Yarkın Sakarya çizdi. Yazdığınız karakterlerin, mekan ve şeylerin onların hayal dünyasında yarattığı iz düşümleri profesyonellikleriyle sayfalarda görmek, beraber çalışıp onlardan, çizgilerinden çok şey öğrenmek hem olağanüstü hem de onur verici bir deneyim oldu. Yıllardır emek verdiğiniz türün, sanatın ortak bir paydada bir başka sanat ve sanatçılarla buluşup büyüdüğünü ve okurlara ulaştığını düşünün. İşte bu hayat, yaşamak, hatta ölümsüzlük değil de nedir? Kalıcı eserler ortaya çıkarmak ve bu bayrak yarışında insanlara hayal gücü aşılamak çok önemli bir ideal. Ülkemizin zihinsel ya da ruhsal gelişimi için sanat ve sanatın çizgi ve onun gibi türleri hayati önem taşıyor.

oguzaral_utanmazadam_1237723710

Benzer etkileşimler eskiden çok daha fazlaydı. Misal Oğuz Aral’ın “Utanmaz Adam”ı 1998’de televizyon dizisi olmuş hepimizin büyük beğenisini kazanmıştı. 1997’de Özden Öğrük’ün “Çılgın Bediş”i televizyonlarda dizi olarak oynamaya başladığında büyük mutluluk duymuştuk. Peki sonra?

Eskiden dünya ve insanların umutsuzluğunu kırmak istercesine Marvel Comics ve DC Comics gibi kuruluşlar sayısız kahraman yaratarak olmayacak işlere imza attı. Çizgi romanlar o kadar başarılı oldu ki önce film sektörü ardından dizi sektörü için büyük kaynak oldular. Bugüne geldiğimizde her iki sektöründe eski çizgi romanları yeni nesil için yeniden kurguladığını, yeni kahraman ve kurguları iştahla kabul ettiğini görüyoruz. Artık tarihi figürler bile süper kahraman olarak fantastik işler yapıyor. Çizgi romanların televizyon dizisi olarak gelişimini incelemek isteyenler için Kayra Keri Küpçü’nün “Çizgilerin Gücü Adına” isimli çalışmasını öneririm.

Ülkemizde öyle isimler var ki çoğumuz bilmiyoruz. Ama onları DC, Marvel, kısaca dünya tanıyor. DC için çizim yapan Yıldıray Çınar, Marvel için üreten Melike Acar, hepimizin sevdiği “Kötü Kedi Şerafettin” ile sinemada da ses getiren, Amerika’ya açılan Bülent Üstün ve uluslararası ödüllere sahip, FABİSAD’ın düzenlediği son “Yılın İllüstrasyon Ödülü”nü alan, Yabani Dergi’nin ikinci sayı kapağını çizen Ömer Tunç’u anabiliriz. Son olarak İhsan Oktay Anar’ın olağanüstü eseri “Puslu Kıtalar Atlası”nı çizgi romana taşıyan, hakkını veren İlban Ertem’i de unutmamak lazım.

Yerli animasyon mu? Dünyanın iştahı fantastik, bilim kurgu, çizgi romandan esinlenen film, dizi ve animasyonlara kabarırken.  Ne yazık ki çizgi roman kültürümüz bunca sorunla mücadele ederken bir adım ileriyi düşünmek, üretmek imkansız. Son dönemde umut verici bir girişim olarak Türk, Orta Asya inanç kültürü üzerinden esinlenerek geliştirilen “Boerue” projesi dikkat çekici. Sosyal medyadan destek isteyen genç ve idealist ekip ihtiyaçları olan tutarı animasyon, çizgi roman tutkularının destekleriyle sağlamayı başardı. Sabırsızlıkla sonucunu bekliyoruz. Öyle ya, ülkemizin bulunduğu coğrafya binlerce medeniyet ve kültürün kesişim noktası. Bir arkeolog olarak eşsiz olduğunu söyleyebilirim. Kullanabiliyor muyuz? Cevabı siz de ben de biliyoruz.

Kayıp Rıhtım’ın organize ettiği son “Aylık Öykü Seçkisi”ne özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. 13 yazar, 13 çizer ve 13 mitolojik yaratığın katılımından oluşan seçki müthiş bir emek ve harika bir iş. Bir diğer önemli çalışma olarak çizgi roman seven, çizmeye sevdalı, bu konuda bir şeyler öğrenmek, üretmek isteyen dostlara “Kahramangiller” internet sitesini ve bu sitedeki “Adım Adım Çizgi Roman” serisini kaçırmamalarını öneririm. Çizim konusunda hiç yeteneğim olmadı ama bu seri yazar olmak isteyen, yazanlar için bile çok eğitici.

Seçkime geçmeden önce çizgi roman kültürünü yaşatıp dünya ve yerel örnekleri sergileyen, basılması, okuyucuya ulaştırılması anlamında büyük emek veren satış noktalarını vurgulamak, tüm okurlar ve yazar, çizerler adına teşekkür etmek istiyorum.Paralel Evren, Arka Bahçe, Büyülü Dükkan gibi yerler bu tür adına, ülkemizin çorak ikliminde birer vahadır. Özellikle Paralel Evren ve Arka Bahçe’ye ayrı bir sayfa açmak lazım. Çizerlerimizi lanse edişi, eserlerini kitaplaştırmaları, düzenlediği imza günleri,organizasyonları ile bir adım öne çıkıyorlar.

Artık zamanı geldi;

İlk eser Devrim Kunter’in “Seyfettin Efendi” serisi. Osmanlı’dan Cumhuriyetimizin ilk yıllarına geçişte yaşanan hikayeler esere de adını veren Seyfettin efendi ve arkadaşlarının başından geçiyor. Agatha Christie’nin unutulmaz dedektif karakteri Hercule Poirot’u, Sir Arthur Conan Doyle’un meşhur Sherlock Holmes’undan esintiler taşıyor. Ama tam da öyle diyemeyiz. Gizemle yoğrulmuş eserler insanlarla, suçlularla olduğu kadar batıl inanışlar, hurafelerle de savaşıyor. Özgün, tadında, “Ne çabuk bitti? Yeni kitap ne zaman çıkar?” diye düşünmezseniz paralar iade.

İkinci kitap ilkine bayıldığımız, ikincisini sabırsızlıkla beklediğimiz, Filibeli Ahmed Hilmi’nin yazdığı Amak-ı Hayal. Böylesine ruhani, gizemli, tasavvufi, epik bir eseri de ancak Mustafa A. Kara çizebilirdi zaten. Hikaye kahramanımızın tekamül yolculuğunu, aşamalarını olağanüstü renkte, hayal gücünü zorlayan betimlerle bize sunuyor. Destansı hikayeleri seviyorsanız, tasavvuftan hoşlanıyorsanız kesinlikle kaçırmamanız gerektiğini düşündüğüm bir eser. Sevgili Devrim Kunter üstadımız “Senin Tengri ve İnanna’yı Mustafa Kara çizecek” dediğinde şaşırıp “Ne haddime…” dediğim doğrudur. Hayatımın en güzel hatırası olarak o çizimleri saklayacağım.

Selçuk Ören

Diğer bir “harika” Selçuk Ören’in çizgileri ile can verdiği “Şehzade Yangını”. İki kitaptan oluşan seri üçüncü kitabı bekliyor. Osmanlı İmparatorluğu ve İstanbul atmosferinde düşsel ve aynı zamanda karanlık bir öykü. Çizgi roman seviyorsanız bu serinin evinizde olması lazım. Takdiri hak ediyor.

Dumankara

Dördüncü eser senaryosunu Levent Cantek’in yazıp on yedi çizerin meydana getirdiği Dumankara. 1916 yılından itibaren Ankara’da geçen farklı hikayeleri olağanüstü güzellikte resmetmişler. Yaratıcı ve türe güç katan, farklılık kazandıran bir eser. Yine bu anlamda Levent Cantek ve çok değerli sanatçıların ortak üzretimi olan Zifirname, Deli gücük hikayeleri, çizimleri de ayrı bir tat veriyor. Baskısı tükendiği için bulmak zor ama bir gün bir yerde Zifirname’ye rastlarsanız muhakkak edinin. Ben de hâlâ arıyorum.

Karabala-Cilt-1-Baskin-Turkce-Ci_54214_1Son eser Hikmet Yabansavaşçı’nın 37 yıl sonra çizgilerin dünyasına dönüp yazdığı ve resmettiği Karabala. Yerli tarihimizin kahraman kültürüne yeni bir soluk. Belki de geç kalmış demeliyiz. Ne de olsa Hikmet Yabansavaşçı’yı bunca yıl bu sanattan ne uzak tutuysa o sebeplere hesap sormak lazım.

Çizgi romanlarda hayata ve olması gerekenlere dair çok fazla şey var. Önceki yazılarımda da bahsettiğim gibi küçümsenen korku, bilimkurgu, fantastik edebiyatımız gibi çizgi roman da sanatı etkileyen, iten, üretkenliği arttıran, ilham veren, yeni yol açan bir sanat dalı.

Daha fazla hayat, daha fazla yaşam, güzel ve aydınlık bir gelecek için yaşasın sanat, yaşasın sanata emek verenler, yaşasın o sanat ve sanatçıyı okuyarak, izleyerek, dinleyerek destek verenler.

Sevgilerimle,

tr_TRTurkish