Ustanın İzi, Dünyanın Müziği: Robert Plant “Carry Fire”

Bazı isimler vardır, sanki her şeyin en başından beri oradadırlar. Hatta vesile oldukları onca şey nefes alıp vermek kadar gerekli hale gelmiş, bir nevi vazgeçilmezlik inşa etmişlerdir. Yeni bir gezegenin keşfi misali attıkları adımlar vardır. Bazı şeylerin öncüsü olmak vardır yani. Gitardan o sesi ilk kez öyle çıkartmak, ilk defa şarkıyı o şekilde söylemek vardır. Sahnede denenmemişleri ilk defa yapmak, dahası büyülemek vardır. Nesiller boyu takip edilmek mesela. Sayısız defa taklit edilmek ve müziğe başlayan yüz binlere ilham olmak vardır.

Robert Plant altmışlı yılların sonundan beri bizlerle, tüm bunları yaşatmanın yanında bir başvuru kitaplığı olma özelliğini de sürdürüyor. Led Zeppelin’in tüm mistik güçlerinin altında ince dokunuşlarını yakalamak rock tarihinin izlerini sürmeye eş değer. O, birçoğumuzun geçmişine arka plan oluşturan ilahi seslerin çıkış noktası.

Üstat, klasik rock izlerinden ilerlemektense farklı coğrafyalarda gezinmeyi mümkün kılan tonlara geçeli çok oldu. Hindistan’dan girdiği kapıdan Asya’ya, oradan Ortadoğu semalarına ve Amerika’nın dağlık kırsallarına uzanıyor. Kökleri takip eden bir haritayla, blues, etnik ve folk müziğin izinden kendine yeni nefes alma sahaları yaratmayı sürdürüyor.

Plant, 69 yaşında ve 11. solo albümü “Carry Fire” ile bireysel kariyerinin tüm tılsımlarından bölümler sunuyor. Müzik dünyasının ona yakıştırdığı rock tanrısı sıfatının yakınından bile geçmeyi tercih etmeyip yaşadığı gibi doğal ve hissettiği gibi özgür müzik yapmayı sürdürüyor. Her albümde de hâlâ yeni bir şeyler keşfettiğini göstererek.

Yeni albüm “Carry Fire” ile de keşfine çıktığı dünyalara ve oralara ulaşırken yakaladığı ezgilere yenilerini ekliyor.

Açılış “The May Queen”den geliyor. İlkbaharın hissettirdikleri ve âdeta o hislerin şarkıya dönüşmüş hâli ile karşılıyor bizi Plant’in sesi. “Bones Of Saints” ile birlikte Jimmy Page’li No Quarter’ın izlerinin seçildiği ikili oluyorlar. Ardından “New World” geliyor, albümdeki rock kıvamındaki belki de tek parça gibi dururken alışkanlık yaratabilecek özelliklere de sahip. “Dance With You Tonight”ın naifliği, “A Way With Words”deki sakin, yumuşak ve kişiyi sarıp sarmalayan atmosfer, işte bunlar hep Bay Plant’ın solo kariyerinin alametifarikaları.

“Carry Fire” ilk saniyeden itibaren sarsan, gittikçe de avucunun içine alan doğu ezgileri, Plant’ın etkileyici sesi, ve solo kısımların karakteristik vurgularıyla uzun süre akılda kalıcı bir tesir yaratıyor.

“Kip It Hit” elektronik adımların üzerine yazılmış harika bir melodi. Parçayı dinlerken kafamda Robert Plant ile Radiohead’i buluşturmadan edemedim. Özellikle parçanın sonuna doğru ansızın başlayıp birkaç kez dönen melodi enfes. “Bluebirds Over The Mountain” Chrissie Hynde ile yapılan bir düet ve şarkının orjinali Ersel Hickey’e ait. Albümü “Heaven Sent” kapatıyor ki tekrar gizemli ve karamsar tonlamaların hakim olduğu diğer tarafıyla da bilgece bir ruh hali kaplıyor dört bir yanı.

Tüm bunların içinde düşünmeye, hissetmeye, içselleştirip anlamaya çalışmaya değer birbirleriyle ilintili sihirli parçacıklar var. Bay Plant’in yönettiği bu mistik toplantı sonrası bambaşka dünyalar farklı pencerelerden ışıldıyor.

Plant, yaşam ve ölümün birbirine geçişi üzerine, varoluşun ipuçlarının peşinde, her şeyin uzantısında da bireyin yaptığı bu yolculuğun izlerine kafa yorarken bizleri de rehberliğini üstlendiği bu yaratıcı üretime katılmaya davet ediyor.

tr_TRTurkish