Haftanın Kitaplığı – 6 Haziran 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

BİTMEYEN GEÇMİŞ – YAHALOV SHABTAI

İsrailli yazar Yaakov Shabtai’nin 1970’lerin dönüşen Tel Aviv’inde geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalmış bir kuşağın öyküsünü anlattığı eseri Bitmeyen Geçmiş, Süreyya Çalıkoğlu’nun çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan çıktı.

Shabtai’nin bu kitabı eleştirmenlerce Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’siyle karşılaştırılıyor. Zaman algısına meydan okuyan diliyle Bitmeyen Geçmiş koca bir kentin nabzını tutan, okuru bütün bir tarihiyle geniş ailenin şölen sofrasına sürükleyen bir şaheser.

​Goldman’ın babası 1 Nisan’da öldü; Goldman ise 1 Ocak’ta, bu iki tarih arasında savaş ve sürgün dolu bir ömür süren eski kuşak göçüp giderken evlatları âşık oldular, evlendiler, zenginleştiler. Veya tam tersi, gelişip de atalarının yuvalarını örten şehrin kargaşası arasında, gerçeği tarifte zorlanan dilin belirsizliği altında, temellerinden sarsılmaya başlamış gibi görünen kozmik ve toplumsal düzenin ağır aksak ritminde akıllarından silemedikleri varoluşsal bir kaygının kollarına esir oldular.

İSTANBUL’UN SOKAK KÖPEKLERİ / MUHAFAZAKARLIK VE MODERNLİK BAĞLAMINDA OSMANLI’DAN CUMHURİYET’E – KEMALETTİN KUZUCU

Kemalettin Kuzucu’nun köpekler üzerinden bir kültür ve şehir tarihi araştırması yaptığı çalışması İstanbul’un Sokak Köpekleri – Muhafazakârlık ve Modernlik Bağlamında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Kapı Yayınları’ndan çıktı.

19. yüzyıl İstanbul’unun merkez alındığı kitapta; günlük hayattan politikaya, mizahtan edebiyata, felsefeden matbuata, şehircilikten oryantalizme, modernlik tartışmalarından anayasaya akla hayale gelmedik nice ayrıntı, nice birleşme ve nice ayrışmaya yer veriliyor.

​“Bir milletler, diller, dinler geçidi olan İstanbul, hayvanlar açısından da oldukça zengin bir manzaraya sahiptir. Hayatın canlılığı gibi hiç durmayan değişim süreci, onlara bakışı ve onların bir mesele olarak merkezde kalışlarını da biçimlendirir. Tarihçiler sadece olayları yazmazlar. Belki de asıl ve büyük tarihçilik, farklı yazma alternatifleri geliştirmektir.

Belgeler, görsel malzemeler, ilginç konu başlıkları…Kültür, tarih ve hayvan sevgisi ile dolu olanlar için bir muhteşem şölen. İstanbul’u ve geçmişi bir de bu gözle okuyun…”

HAZ – REVAN LEILANI

İlk kitabı Haz’ı yayımladığında siyah kadın edebiyatına bomba gibi düşen Leilani, ressamlığının da etkisiyle düzyazısını farklı tonlar ve ıstırap dolu fırça darbelerini çağrıştıran renklerle dolduruyor. Dilinin ihtişamı, cümlelerinin sürprizleri ve keşfedilmemiş yönleriyle insanı sarmalıyor. Haz, kapitalizmin, ırkçılığın ve cinsiyetçiliğin cenderesine sıkışmış, istikrar ve şefkat isteyen zorluk içindeki genç bir kadını merkezine alıyor.

Edie yirmili yaşlarında hayatta tökezlemeye başlıyor. Vasat bir apartman dairesinde yaşıyor, işine gidip geliyor, doğru kişiyi bir türlü bulamıyor. Aynı zamanda, içinde kaynayan sanata ara sıra da olsa can veriyor. Kurallar çerçevesinde açık bir evlilik yaşayan Eric ve Rebecca ile tanışıyor. İşsiz kaldığında Eric’in evine davet ediliyor. Rebecca için tereddütlü bir müttefik ve evlatlık kızına fiili bir rol model hâline geliyor.

Jilet gibi keskin, kurnazca komik ve fazlasıyla sürükleyici olan Haz, çalkantılı bir çağda hayatını –açlığını, öfkesini– anlamlandırmaya çalışan genç bir kadının portresi.

DÜŞÜMDE VE DIŞIMDA – ORHAN DURU

“Düşümde ve Dışımda”, klasik öykünün kalıplarını bozarak yeni bir anlatı dili geliştiren 1950 Kuşağı’nın ele avuca sığmaz yazarı Orhan Duru’nun dokuzuncu kitabı.

Tıpkı kentin karmaşası gibi, birbirinin içine geçmiş olaylarla, olgularla, durumlardan ve sözcüklerden üreyen yeni çağrışım ve sıçrayışlarla örülü Duru’nun öyküleri. Seçimlerden kokorece, küreselleşmeden dürüme, iletişimden özelleştirmelere, iklimden arkeolojiye, sokaklardan evlere, kısacası günlük yaşamın içinde olup da değinmediği konu yok neredeyse.

Orhan Duru’nun yaşadığımız çağa ilişkin bu düş gücü, ironi ve hiciv dolu metinlerini keyifle okuyacaksınız.

“İstanbul olimpiyatlarını düşünüyorum gözlerim kapalı. Bir yerde start veriliyor. Göstericiler ile polis arasında yarışma ve çatışma başlıyor. Molotofkokteylleri atılırken Samaranch gelip sporcularımızı yanaklarından öpüyor. Koşularda yarışmacılar pistteki çukurlara düşüyor. Üç adım atlamada mehter takımı araya giriyor alkışlar arasında. Ardından İbo sahneye çıkarak tüm dünyaya barış ve lahmacun mesajı veriyor ve tüm bunları CNN canlı olarak yayınlıyor. Habitat’ta deneyimimizi artırdığımız için atletlerimizin enerji açığını kapatmaya uğraşıyoruz. Bu arada sular kesiliyor ve yarışı ter içinde bitirmiş atletler duş yapamadıklarından Cağaloğlu Hamamı’nı açıyoruz onlara, kese, sabun ve birer peştamal.”

SON EMEL – MEHMET RAUF

Aman Yarabbi, Köprü, Köprü… Bunu şimdi birdenbire ne kadar, ne kadar sevdi. O üzerinden binlerce defa geçmiş olduğu yer; bu serilmiş, ölmüş hayatıyla, elini kaldırmanın bile acı verdiği şu haliyle orası; şimdi erişilmez bir saadet gibi uzak, imkânsız ve temas edilemez geliyordu.

“Son Emel’deki hikâyelerde Mehmet Rauf edebiyatının önde gelen unsurlarından kadın ve aşk hemen göze çarpar. Kadınlar ve erkekler arasındaki sohbetler, bu sohbetlerin kadınlar, aşk, cinsellik ve evlilik üzerinde dönmesi de onun edebiyatında çok rastladığımız unsurlardandır. Özellikle bu kitapta Mehmet Rauf, son emeline doğru koşan bireylerin ruh hallerini anlatmak için senfoniye benzeyen bir yapı oluşturmuştur.” Seval Şahin

tr_TRTurkish