Gaerea ile Bir Yaz Gecesi Rüyası

Boğaç Gökmen

Genellikle bir pazar akşamından ne beklersiniz?

Örneğin, lise ikide pazartesi günü sizi bekleyen, hiç çalışmadığınız kimya sınavı öncesi omuzlarınıza yığılan kasvetin yıllar geçse de farklı düzlemlerde evrilen travması. Bir ne yapacağını bilmezlik, elinden bir şey gelememesi hissi sanki. Bu sebeple uzun yıllardır pazar akşamlarını nefes alır hale getiren her şeye kapım açıktır. Hele bir de bu uzun zamandır beklenen bir konser ise mevzubahis travmayı alt edecek böylesi bir fırsata balıklama dalmak paha biçilmez.

Ortalamaların üzerinde cayır cayır sıcak bir ağustos akşamı Beşiktaş IF önünde kümelenmeye başlayan kitle sıra dışı bir akşamın kendilerini beklediğinin farkında. Esrarengiz, Portekizli black metal grubu Gaerea’yı izlemek tam anlamıyla bir nimet statüsünde.

Geçen yılın ses getiren albümlerinden biri olan Mirage ile adından sıklıkla söz ettiren Gaerea, hakikaten de özel bir konser için İstanbul’da. 2023 takvimlerinde turne boyunca neredeyse tamamen festivallerde sahne alan grup, İstanbul’da uzun aradan sonraki tek solo konseri için sahne alacak.

Grup kendi sembollerinin yer aldığı maskeler taktıkları karanlık ve gizemli sahne kimlikleriyle mevzuya daha da bir derinlik katıyor. Müzikleri ise hayli kapsamlı bir black metal işçiliğinin tüm inceliklerini barındırıyor. Tekinsiz, agresif, hüzünlü, isyankâr ve tüm bu hislerin birbiri içinden geçtiği, edebi metinlerle de kendini tamamlayan komplike bir donanıma sahip.

Eh, böylesi bir içeriğe tanıklık etmenin de yeterince bir heyecan barındırması normal olsa gerek.

Intro sonrası solist Guilherme Henriques’nin “İstanbul” haykırışıyla açılışı yapıyor. Yeni albümden üst üste üç şarkıyla giriyorlar ki daha ilk andan salonu dolduran izleyiciyi kapsama alanlarına aldıkları ortada. İzleyici de hiç boş değil. Atağa atakla karşılık veriliyor. Büyük kısım hazırlıklı, şarkılara ve grubun felsefesine hâkim bir rotada eşlikte kusur edilmiyor. Zaten böylesi estetik özeni yüksek bir performans karşısında kayıtsız kalmak ne mümkün.

Solist Guilherme Henriques zehirli bir siyah kuğu misali süzülüyor sahnede, seyirciyi selamlarken yerlere kadar eğiliyor. Esasen bir black metal balesi tanık olduğumuz. Kendisinin, sadece dinleyerek anlaşılabilecek bir grup olmadıklarını söylediği kadar var. “İmajımızı beden dili ve müziğin bir araya gelmesiyle belirledik” diyor ki izlemelere doymak imkânsız.

Sahnede 32 kısım tekmili birden, dramatik yönü güçlü ve seyirciyi içine çeken bir Shakespeare eseri canlandırılıyor. Guilherme Henriques’nin müzikallerden sahneye yansıyan zarafet yüklü sunumu saygıyı, sevgi ve takdiri de beraberinde getiriyor. Salona göz gezdirebildiğim anlarda bu üç elementten oluşan bir tutku sağanağı görüyorum. Sahne geleneğinin yüzlerce yıla yayılmış öğretisi bu yaşananlar. Onlar devam ettikçe seyirci işin içine daha da giriyor. Aktarımdaki hassasiyet gruba duyulan hayranlığı ziyadesiyle zirveye taşıyor.

En can alıcı anlardan birinde sahneden atlayan solist Guiherme artık seyirciyle sarılarak söylüyor. Simli maskeye geçiyor, sahne önünde duran grubun sembolünü havaya kaldırıyor, zaman zaman yere kapaklanıyor, dizleri üstünde göğe haykırıyor. Finalde sahnede tek kalıyor ve kalbinin üzerine defalarca vurup yerinden sökerek seyirciye fırlatıyor. “Fuckin’ beautiful” beyler, bu anlar bitmesin diye içinizden geçirdiğiniz kaç konser var yazın bakalım.

Karanlıktan beslenen sözel içerik, en ince sunumuyla aktarılıyor. Gördüğüm en iyi performanslardan biri diye zihnime not ediyorum. Varoluş kaygılarımız ortak, asırlar öncesinden yazılıp, taşları dizilen, kadim acı ve umutsuzluk patikalarını adımlayıp izleyiciye naklediyorlar. Tam anlamıyla bir ruh nakli bu.

Hem edebi hem müzikal yoğunluğu yüksek bir müzik tarzını tiyatro geleneğinin estetiğiyle harmanlayıp, bir gösteri sanatına çevirip ruhumuzun orta yerine nakşediyor Gaerea.

Ağustos sıcağında Gaerea ile bir yaz gecesi rüyası paha biçilmez. Bir daha buluşmak umuduyla…

Fotoğraflar: @evashield / @atakanurkmezphotography

tr_TRTurkish