Haftanın kitaplığı – 22 Ekim 2018

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.

BEYAZ BÜYÜ: KAĞIDIN ÇAĞI – LOTHAR MÜLLER

Beyaz Büyü: Kâğıdın Çağı

Hayatımızın önemli bir parçası olan kâğıdın tarihçesine ışık tutan Beyaz Büyü: Kâğıdın Çağı isimli kitap, Koç Üniversitesi Yayınları’nın Tarih kategorisinde yayımlandı.

Berlin Humboldt Üniversitesi Onursal Profesörü, edebiyat eleştirmeni, gazeteci ve Süddeutsche Zeitung’un kültür eklerinin yazı işleri müdürü olan Lothar Müller’in kaleme aldığı kitabı Sevinç Altınçekiç, Türkçeye kazandırdı.

​Çin’de doğan kâğıdın Mısır’dan Avrupa’ya nasıl geldiğini ve nasıl modern medeniyetin hammaddesine dönüştüğünü anlatan Lothar Müller, edebiyata hem şekil veren hem de esin kaynağı olan kâğıdın, beyaz bir sayfaya dönüşene kadar geçtiği yolda kâğıt fabrikatörlerinden paçavra toplayıcılarına, mucitlerden edebiyatçılara, roman kahramanlarından devlet adamlarına dokunduğu insanlarla okuru yeniden tanıştırıyor.

SARI DUVAR KAĞIDI – CHARLOTTE PERKINS GILMAN

Charlotte Perkins Gilman'dan

Birinci dalga feminist akımın önde gelen isimlerinden Charlotte Perkins Gilman’ın kaleme aldığı, Maria Brzozowska’nın resimlediği Sarı Duvar Kâğıdı, Delidolu etiketiyle yayımlandı.

19. yüzyıl edebiyatının en önemli metinleri arasında gösterilen Sarı Duvar Kâğıdı, sinirsel buhranları nedeniyle sayfiye evinde “dinlenmeye çekilen” bir kadının toplumsal rollerin baskısı altında adım adım delirmesini anlatıyor. Toplum içerisinde keskin biçimde ayrılmış olan kadın erkek rollerini eleştiren Sarı Duvar Kâğıdı, aynı zamanda ruhsal olarak “hasta” olduğu gerekçesiyle okumaktan ve yazı yazmaktan alıkoyularak eve hapsedilen kadın imgesini temsil ediyor.

“Bu kâğıtta benim dışımda kimsenin bilmediği ve hiçbir zaman bilemeyeceği şeyler var. Desenin kırık bir boyun gibi yana sarktığı yerde bir çift pörtlek göz baş aşağı beni süzüyor.”

DARWİN’LE AKŞAM YEMEĞİ-EVRİM YEME İÇMEYİ NASIL ETKİLER? – JONATHON SILVERTOWN

Darwin’le Akşam Yemeği

Jonathan Silvertown’ın en eski hominin atalarımızla bizi büyük bir sofra etrafında bir araya getirdiği kitabı Darwin’le Akşam Yemeği – Evrim Yeme İçmeyi Nasıl Etkiler?, Kolektif Kitap etiketiyle, Can Evren Topaktaş’ın çevirisiyle yayımlandı.

Darwin’le Akşam Yemeğiekmek, et, süt ürünleri, deniz ürünleri, sebzeler, baharatlar, tatlılar gibi temel gıdalar ve değişen beslenme alışkanlıklarımız üzerinden yaşamın evrimine ışık tutuyor.

​Tat ve koku alma duyularımızın nasıl evrimleştiğinden acının sofralarımıza nasıl girdiğine, karbonhidrat ve yağ düşkünlüğümüzden yemeklerimizi neden ve ne zaman paylaşmaya başladığımıza dek okuma iştahını kabartan sorularla şekillenen bu çalışma, gıda sorununun hayatımızı temelden etkilediği günümüzde, neyi nasıl yediğimizi farklı düşünmeye davet eden bir kılavuz.

ÇERKES DAYI – ESER BAYKUŞ

Osmanlılar, Avrupa’nın kalbi Viyana’yı iki kez muhasara ettiyse de bir türlü fetih müyesser olmadı. Bu kuşatmayı hiç unutamayan Viyanalılar, muhasaranın izlerini şehre yaptıkları figürlerle yaşattılar. Bunlardan birisi de bugün Viyana sokaklarında yaşayan Avrupalıların gönlünü, kuşatma sırasındaki kahramanlık hikâyesiyle fethetmiş bir yeniçeri olan Çerkes Dayı’nın hatırasına yaptırılan heykeldir…

Türk tarihi açısından Avrupa seferlerinin en parlak ve zaferlerle dolu devri, 16. asırda ve bilhassa Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaşandı. Zengin bir tarihe, parlak kültür ve medeniyete sahip olan ecdadımız 16. yüzyılda zamanın en güçlüsüydü. Öyle ki kudreti cihanı titretiyordu. Sınırlar genişledikçe bu kudretin önünde durabilecek herhangi bir güç de kalmamıştı. Üç kıtada hüküm süren yüce hünkârımız; “Destiye kurşun atar, keçeye kılıç çalar, Kızıl Elma’ya dek gideriz!” diyen Yeniçerilerle beraber topraklarına toprak katarak Avrupa’nın kalbine, Kızıl Elma’ya doğru ilerliyordu. Nasıl ki Balkanların kilidi Belgrad fethedilip Osmanlı mülküne dâhil edilmişse, Hıristiyanlığın son kalesinin alınması da elzemdi. Viyana şehrinin surlarında Osmanlı sancağı dalgalanmalı, Kızıl Elma’yı engin ufuklara doğru götürmeliydi.

1529’da Alman seferine çıkan Kanuni Sultan Süleyman; Avrupa içlerine doğru ilerlerken karşında ne Şarlken’i ne de Ferdinand’ı bulabilmişti. Kumandasındaki Osmanlı ordusu, Viyana önlerine gelip Otağ-ı Hümâyûn’u Kaiser Ebersdorf denilen yere kurduğu zaman, tarihler 27 Eylül’ü gösteriyordu.

Avrupa için âdeta zaman durmuştu. Surların dibine bir hilal gibi dizilen Türk ordusunun ihtişam ve kudretini gören Avrupalıların yürekleri titremişti. Alman İmparatoru Şarlken bu kadar büyük ve azametli bir orduya karşı şehri müdafaa edebilecek durumda değildi. Zaten kendisi de kaçmaktan başka çare bulamamıştı. Halk, daha birkaç gün evvel Budin Kalesi düşerken Şarlken’in kardeşi Ferdinand’ın tacını ve tahtını bırakarak şehirden kaçmasını da unutamamıştı. Yüzyıllardır süren korku Viyana şehrinin düşmemesi için hiçbir sebep yoktu. Lâkin ağır topların getirilmemesi ve olumsuz hava şartları sebebiyle muhasara kaldırıldı. 17 günlük kuşatma, bütün Avrupa’yı yüzyıllar boyu korkutmaya yetti. Esasen şehri almayı değil, Haçlı dünyasına Osmanlı’nın kudretini göstermek istemişti Sultan, nitekim amacına da ulaşmıştı.

1. Viyana sokaklarından birinde, tarihi bir binanın köşesine kondurulmuş bir heykel yer alıyor: Çerkes Dayı heykeli. Küçük, ancak hepsi birbirinin benzeri gotik binalarla dolu şehirde gözlerden kaçmayacak derecede “Osmanlı” görünen heykelin hikayesi ise rivayete göre şöyle: Çerkes Dayı adlı Osmanlı askeri, Viyana’nın kapılarından birine düşen topun açtığı gedikten içeriye yalın kılıç dalar. Ardından kimsenin gelmediğini gören Çerkes Dayı, aynı gedikten gerisin geri sıvışmak varken, düşman saflarına doğru ileri atılır. Savaşarak şehit olmayı tercih eden bu kahraman Osmanlı’nın anısına yıllar sonra küçük bir heykel dikilir. Karşı saftan da olsa, şahlanmış atının üstünde kılıcı havada savaşan bir kahramanın anısına heykel dikme inceliğini gösteren Viyanalılar, şehrin 4 farklı yerine de bir dönem adının anılmasıyla yüreklere korku salması bir olan “Türk Güllesi” heykellerini kondurmuşlar.

KALEYİ DELEN ÇERKES DAYI
Evliya Çelebi’nin anlattığına göre 1. Kuşatma sırasında surlarda açılan bir gedikten şehre dalan Osmanlı askeri Çerkes Dayı, neden sonra içeride tek başına olduğunu fark eder ve şehit olana kadar çarpışır. Kral Ferdinand bu büyük kahramanı şehit olduğu eve defnettirir. Gâvur Sokağı’ndaki (Strauchgasse) bu evin köşesinde Çerkez Dayı’nın kılıç sallayan bir heykeli bulunmaktadır.

ÖYKÜLERLE MİTOLOJİ-HERAKLES’TEN ÖRÜMCEK KADINA – HABİB BEKTAŞ

Zülal Öztürk’ün resimlediği Öykülerle Mitoloji – Herakles’ten Örümcek Kadına kitabında Bektaş, her yaştan okuruna Anadolu’nun dört bir yanında yatan gizli efsaneleri, kahramanlık hikâyelerini, destanları ve masalları anlatıyor. TUDEM yayınlarından çıkan Öykülerle Mitoloji, Dünya’nın en güçlü adamı Herakles’ten, ateşi çalıp insanlara veren Prometheus’a; tanrıların kralı Zeus’tan, ışığın ve sanatın tanrısı Apollon’a uzanan birbirinden ilginç mitolojik öykülere ve karakterlere değinerek tanrıları yeryüzüne indiriyor.

​Gazeteci babasının aldığı yazı dizisi görevi nedeniyle, elinde fotoğraf makinesiyle mitolojik öykülerin ve sıradışı kahramanların izini sürmeye koyulan Zeynep, Anadolu ve Ege’nin barındırdığı kültürel zenginliklerden âdeta büyülenir. Girit Adası’ndan Batı Karadeniz’e uzanan yolculuklarında gördükleri, dinledikleri ve keşfettikleri ona yepyeni bir serüvenin kapılarını aralar. Hayatta heyecan duyduğu şeylerin peşinde koşan babasının yolundan giderek, daha önce hiç bilmediği renkli bir dünyaya dalan Zeynep; Cevat Dede, Hikâye İzzet, Aiskhylos ve Ayşe Nine gibi farklı anlatıcıların dilinden dökülen öykülerle, Midas’ın, Poseidon’un, Örümcek Kadının ve daha nicelerinin var olduğu düşsel bir yolculuğa çıkar…

 

 

tr_TRTurkish