Türkiye’nin En Kalabalık Black Metal Konseri: Mgła İstanbul’daydı

Boğaç Gökmen

Esasen mevzu pandemi öncesine dayanıyor. Eğer salgın yaşanmasa yapılacak olan konserin biletleri o dönem de gayet ilgi alaka görmüş ancak ertelemeler neticesinde konu doğal olarak bir belirsizliğe düşmüştü.

Yeni tarih açıklanmasıyla da birlikte biletler hızla tükendi ve karaborsa söylentileri dolaşmaya başladı. Bu durum bir black metal grubuna gösterilen ilgi bakımından yeni bir seviye belirliyor, çıtayı hayli yüksek bir noktaya koyuyordu.

Polonya, Krakow çıkışlı grup Mgła son yılların en ses getiren metal konserlerinden birine imza atmak için bekleniyordu artık. Grubun ismi kendi dillerinde “Sis” anlamına geliyor. Aralık ayının 17’si mevsim normallerinin üstünde leziz bir İstanbul akşamında metal müzik tutkunları Beyoğlu’nda buluşuyor. Eskinin Fitaş Sineması şimdinin Dorock XL Venue konser salonunun arka girişinin bulunduğu Kurabiye Sokak boylu boyunca siyah tişört, siyah deri mont ve kapüşonlarına bürünmüş metal kafaya ev sahipliği yapıyor. Metal denince akla gelen mekanlar dolu, köşe başları ise ayak üstü birkaç birayla sohbeti tutuşturanlar tarafından tutulmuş durumda.

Temelleri 2000 yılına dek uzanan grup, son dönem black metal bayrağını en yükseklerde dalgalandıran ekiplerin başında geliyor. Önceleri solist ve gitarist Mikołaj “M.” Żentara tarafından bir stüdyo projesi olarak fitili ateşlenen grubun, yayımladığı dört albüm ve yeraltı black metal dünyasına kattıklarıyla yıldızı bir hayli parlıyor. Bir de şu meşhur sahnedeki persona konusu var tabii. Grubun alametifarikası ve metal evrenindeki gizemlerine gizem katan yüzlerini gizledikleri siyah maskeler, kapüşonları ve deri ceketleriyle sisler arasından selamlıyorlar dinleyiciyi. Maskeler sayesinde sahnede yüzleri belirsiz varlıklara bürünüyorlar.

Davulcu Maciej “Darkside” Kowalski’nin de ayrı bir itibarı olduğunun altı çizilmeli. Türün en önemli unsurlarından ritim kudreti “Darkside”ın üstün teknik becerisiyle dillere destan bir seviye yakalıyor.  Grubun temelini oluşturan ikiliye, bas gitarda “The Fall” lakaplı Michał “ShellShocked” Stępień ve gitarda “E.V.T.” Piotr Dziemski’nin katılmasıyla mahşerin dört atlısı kurulmuş oluyor. Şarkı sözleriyle de kendi felsefelerini yaratan grup, Orta ve Kuzey Avrupa’nın sisleri arasından karanlık sözler ve insan doğasının kötülüğüne dem vuran edebi içeriğiyle de farkını ortaya koyuyor.

Salon tıklım tıklım, merdivenler dahil ayakta dikilecek yer buldun buldun. Kapı açılış saati olan 20.00 itibarıyla oluşan kuyrukta ilk giren grubun tutkunları ön saflarda heyecanlarını da yansıtan bir dalgalanma oluşturuyor. Hemen salon girişinde kurulu Hammer Müzik standında ise grubun tişört, CD ve plaklarının envaiçeşidini bulmak mümkün. İşin organizasyon kısmına değinecek olursak da kendileri adına yılın son etkinliğine imza atan Hammer Müzik ve Vera Müzik’e de şapka çıkartıyoruz.

Saflar sıklaşıyor, kalabalık iyice kenetleniyor, beklenti zirve yapıyor derken ani bir sessizlik ve kısa bir karanlık sonrası Mgła sahnede. Gayet sakin yerlerini alan ekip beklenen tansiyonu hemen açılışla birlikte salonu dolduran bünyelere zerk ediyor. Bu denli özellikli bir grubun şarkılarına hayli hâkim, şarkı başlangıçlarında coşkusunu ziyadesiyle açık eden bir seyirci kitlesi, grubu da etkiliyordur diye düşünüyorum ancak pek bir ipucu kestirmek mümkün değil zira maskelerden hiçbir mimiği belli olmayan grubun tavırlarıyla da keskin, dikkat çekici hareketler yapmaması raconun bir parçası. Kısmen bas gitarist “The Fall” sağ köşedeki yerinden gitarını zaman zaman havaya kaldırarak coşkusunu belli ediyor. Mikrofon başında, Mikołaj “M.” Żentara’nın Les Paul model gitarıyla ayağı sahne önü monitörün üzerinde durduğu silüeti zihinlere kazınıyor.

Şarkılar aktıkça daha da bir demleniyor seyircinin tansiyonu. Herkes gerçekten özel bir gösteri izlediğinin farkında, hiçbir an kaçırılmak istenmiyor.

Maskelere tekrar gelecek olursak, bu sahne personası bir tarafıyla da köklü tiyatro geleneğine özgü üslubun bir uzantısı, bir türevi. Kişiyi dış görünüşüne göre değerlendirme güdüsü yüksek fani insanın bu refleksi elinden alınıyor bir yanıyla. Dış görünüşe bakmaksızın yalnızca sergilenen işin niteliğinin altı çiziliyor. Zira işin gizem dozunu arttırdığı da aşikâr. Kim nasıl hayal ediyorsa öyle; kim bilir, örneğin orta çağda halkı uğradığı zulümden kurtaran kahramanlar olabilirler.

Grup her ne kadar ser verip sır vermese de finalde kurucu, solist ve gitarist Mikołaj “M.” Żentara gitarını çıkarıp davulun önündeki yükseltiye atarcasına sert bir biçimde bırakıyor. Bu iş böyle yapılır diye içinden geçirse yeridir. Kısacık bir selam ve aynı girişteki tavırlarıyla, hiçbir şey olmamış gibi sahneyi terk ediyorlar.

Neredeyse yetmiş dakika süren bu black metal yolculuğu, salonu dolduran yaklaşık bin üç yüz metal tutkununun uzun süre unutmayacağı, birbirine anlatıp “ben de oradaydım” diyeceği türden bir etki ve özel hissettirme süreci olarak tarihi kayıtlara geçiyor.

Çıkışta, üzerine konuşulacak, kadehleri tokuşturup, ince detayları itinayla deşilecek çokça veri biriktirdiğimize göre istikametin en yakın metal derneği olması şaşırtıcı olmasa gerek.

Türkiye’nin en kalabalık black metal konserinde siyahın daha da siyah tonlarını zihinlere kazıyan mahşerin dört atlısına saygılarla.

tr_TRTurkish