Sivert Hoyem, Müzikteki Ruh Kırıntıları ve Geç Kalmış Bir Yazı

Müzik sadece titreşimler, frekans ya da seslerin bir araya gelmesiyle açıklanabilir mi? Diğer yandan da armoniler, nota, semboller ve teknik detaylar da çok önemlidir diyelim. Hatta enstrüman hakimiyeti, çalışma disiplinleri ve tüm bunları yaşam tarzınız haline getirecek kadar reflekslere dönüştürebilmeniz. Tamam hepsi bir araya geldiğinde etkileyici ve anlam ifade eden seslerden oluşan bir takım melodiler elde ediyoruz ama yine de bir şeylere daha ihtiyaç var sanki.

Bazı renklere ihtiyaç var, evet bazı renkler.  Çoğu zaman neden bu denli etkili olduğuna karar veremediğimiz, dinlerken uzun zamanlarımızı verdiğimiz müzikal etkileşimler. Bir sürü detayı var bu işin tamam da bir ses veya ufacık bir melodinin duyduğumuz andan itibaren aklımıza yer etmesi onca ayrıntı yanında öylece basit bir şeydir belki de.

Hem müzisyen hem de dinleyici açısından baktığımızda doğru olanın o ilahi sese ulaşmanın olmayan formülü sanırım tamamen kendini çırılçıplak ortaya atmakta yatıyor.

Bazen de diyorum ki çok da anlam yüklememek lazım. Hani o ruh kırıntıları yok mu? Onlara her daim ihtiyacımız var.

Norveçli şarkıcı ve besteci ‘Sivert Hoyem’i bir çoğumuz harika grup ‘Madrugada’dan hatırlayabiliriz. Ekibin karakterinin ruhlarımıza işlemesine sebep olan sesin sahibi.

‘Madrugada’ ile yaptıkları sapasağlam albümler sonrasında grup trajik bir şekilde dağılıyor ki o konuya burada girmek istemiyorum. Hoyem yoluna başka projelerle devam etmeyi sürdürüyor. ‘The Volunteers’in yanı sıra özellikle solo çalışmaları dikkatlerden kaçmayacak seviyelerde işler olarak karşımıza çıkıyor.

2004’de ‘Ladies and Gentlemen of the Opposition’, 2009’da ‘Moon Landing’, 2011’de ‘Long Slow Distance’ ve 2014’de ‘Endless Love’.

Yeni albüm ‘Lioness’ yayımlandığında ise şöyle bir köşeye oturup tüm dikkatimi bir araya toplamanın gerekli olduğunu bildiğimden bir süre dinlemedim.

Dinlemeye başladığınzda ‘Sleepwalking Man‘ ile açılan bir albümün akıbeti nerelere gidecektir diye düşünüyorsunuz ki bu çok doğru. Ardından gelen parça ‘Fool To Your Crown’ ve sonrasındaki ‘Lioness’i alın sabaha kadar dinleyin bence.

Akustik içtenliğiyle ‘It Belongs To Me’ sanki uzun zamandır dinlediğiniz bir şarkı gibi yanı başınızdan ayrılmayacak. Bu arada devreye ‘My Thieving Heart’ giriyor ki parçada ‘Marie Munroe’ vokalleriyle ayrı bir ateş yakıyor ve o ateşin açtığı yoldan arabaya binerek devam ediyoruz.

V-O-I-D ve peşi sıra başlayan ‘The Boss Bossa Nova’ herhangi bir suça iştirak etmiş gibi hissedeceğinizi kabul ettirebilir, benden söylemesi.

Yeni albüm ‘Lioness’in, ‘Sivert Hoyem’ veya ‘Madrugada’yı bugüne kadar takip etmiş ya da yeni tanışacaklar için oldukça doğru bir yerde durduğunu düşünüyorum.

Müziğin içinde olmazsa olmaz ruh kırıntılarını atmosferden toplayıp ciğer süzgecinden geçirerek dinleyiciye transfer etmeyi başarabilen adamlardan biri Sivert Hoyem.

Ve bu kırıntılardan kendimize düşenleri toplayabilmemiz gayet basit.

Geç kalmış bir yazı olsa da albüm oralarda bir yerlerde, hatta hemen başlayabilirsiniz.

tr_TRTurkish