Netflix’in ‘Vikings: Valhalla’ Dizisinin Arkasındaki Gerçek Tarih

Uzun süredir devam eden “Vikings” dizisinin devamı niteliğindeki Vikings Valhalla, Norveç kralı Harald Hardrada’nın kurgusal bir versiyonunu takip ediyor.

(David M. Perry tarafından yazılan, orijinali Smithsonian’da yayınlanan bu makale spoiler içermektedir.)

Harald Hardrada belki de tarihteki en ilginç Viking‘di. 11. yüzyıl Viking dünyasını dört kıtaya yayılan bir daire olarak hayal edin; Harald, çevresinin en az üçte ikisini şahsen gezdi. En azından, 1066’da İngiltere’nin başarısız bir işgali sırasında ölmeden önce Norveç kralı, memleketinden Kiev’e, İstanbul’a ve Sicilya’ya kadar gitti ve tekrar geri döndü. (İngiliz kralı Harold Godwinson, Harald’ın güçlerini yendi, ancak hemen ertesi ay Normandiyalı William’a karşı yaptığı savaşta yenik düştü.)

Bu belgeler, çeşitli az çok güvenilir kaynaklarda kaydedilmesine karşın, herhangi bir tarihi kurgu çalışmasını beslemek için yeterli içerik sağlar. Harald’ın İskandinav kaşif Leif Erikson‘la en iyi arkadaş ve Leif’in kız kardeşi Freydís Eiríksdóttir‘la sevgili olsaydı neler olabileceğini öngören yeni Netflix şovu Vikings: Valhalla da buna dahil. Gerçekte Leif, Harald yaklaşık 5 yaşındayken öldü ve Freydís neredeyse kardeşiyle aynı yaştaydı, yani senaryo tamamen hayal ürünü. Yine de, mükemmel bir hikaye anlatımı sağlıyor.

Valhalla, izleyicileri İskandinav denizcilerinin 793’te İngiltere’ye saldırıp Saint Cuthbert’in kalıntılarını barındıran Lindisfarne manastırına baskın düzenlemesinden dokuzuncu yüzyılın başlarına götüren History Channel dizisi Vikings’in bir yan ürünü.

İlk gösterinin amacı Viking dünyasının yaratılışı hakkında bir hikâye anlatmaktı, bu yeni gösteriyse 1066’da bir çağın sonunu haber veriyor. Adı, mitolojiden geliyor ve İskandinav dilinde tanrı Odin’in başkanlık ettiği, katledilen savaşçıların salonu Valhalla’ya atıfta bulunuyor. Vikingler gibi, Valhalla da tarihi bir dramadan çok, riskleri yükseltmek ve hikâyeyi devam ettirmek için çeşitli kaynaklardan ve zaman dilimlerinden karakterleri, tarihi olayları ve anlatıları bir alana sıkıştıran yazarlarla destanlardan koparılmış bir dizi. İlk dizide bu yaklaşım çalıştı ve yenisinde de işe yarıyor. Tarihsel ayrıntılar yanlış, ancak dizi de bunun aksini iddia etmiyor ve artık History Channel’da yayınlanmadığından, insanları yanlış yönlendirme olasılığı daha düşük. Daha da önemlisi, Valhalla’nın en iyi kısımları, ortaçağ İskandinavlarını, New Mexico Üniversitesi’nde bir ortaçağ edebiyatı uzmanı olan Nahir Otaño Gracia’nın “Küresel Kuzey Atlantik” olarak adlandırdığı izole, tamamen beyaz bir Viking dünyasının görüntüsüne yerleşmesi.

Bugün Netflix’te yayınlanan dizinin ilk sezonu 11. yüzyılın başlarında İngiltere ve Norveç’te geçiyor. O zamanlar, Norveç teknik olarak tek bir hükümdar altında birleşmişti, ancak küçük krallıklar arasında iç çatışmalar yaygındı ve krallıkta istikrar yoktu. Bu iç meselelere ek olarak, Norveç’in 970 – 1035 yılları arasında aralıklı olarak kontrolünü ele geçiren ve onun adına yönetmek için jarl olarak bilinen yerel soylulara güvenen komşu Danimarka krallığının saldırıları da vardı. Bölgede küçük çaplı dini çatışmalar yaygındı, ancak tam bir dini savaşı olduğu söylenemez. Bu arada İngiltere’de ise Sakson kralları krallığın büyük soyluları üzerinde sınırlı yetkiye sahipti. Saksonlar arasındaki ilişkiler; bölgesel güçler; ve Danimarka’nın İngiltere’yi işgal dalgaları arasında Danelaw olarak bilinen bir bölgeye yerleşen adanın Danimarkalı sakinleri genellikle huzursuzdu.

Valhalla’da aksiyon Harald’ın, ağabeyi Olaf’la (Jóhannes Haukur Jóhannesson) tanışmak için İngiltere’de bir veda partisinden ayrılması ve Norveç tacını Danimarka Kralı Cnut’tan (Bradley Freegard) geri almak için kampanyalar düzenlemesiyle başlıyor. Aynı gece, İngiliz Kralı Æthelred the Unready (Bosco Hogan), İngiltere’de çok sayıda Danimarkalı’nın öldürülmesini emreder; bu, 1002 St. Brice’s Day Katliamı olarak bilinen gerçek bir tarihi olay. Gerçek saldırı muhtemelen Danimarka baskınlarına bir yanıttı. Ancak dizi, Aethelred’in, adayı etnik olarak temizlemeye çalıştığını öne sürüyor.

Katliama yanıt olarak, dizideki Cnut versiyonu, birleşik bir Norveç-Danimarka işgal kuvveti toplar. Harald, Danimarka kralının ordusuna katılmak ve cinayetlerin intikamını almak için Cnut’la olan farklılıklarını geçici olarak bir kenara bırakır. Cnut’un babası Sweyn Forkbeard, 1003’te İngiltere’yi işgal ederek misilleme yapan kişi olduğundan, hikaye tarihe uygun değil. (Cnut, Sweyn’in 1014’teki ölümünden sonra iktidara geldi ve Harald 1015’e kadar doğmadı bile.) Valhalla, akla yatkın, dramatik bir olaylar dizisini sunmak için geçmişi dar bir zaman dilimine sıkıştırıyor. İzleyicilerin kolayca tahmin edebileceği gibi, Cnut bir gün büyük bir kuzey imparatorluğu kuracak olan Viking’dir. Olaf öldürülecek ve daha sonra aziz ilan edilecek ve kardeşi Harald’ın tacı almasının önünü açacaktır.

Yazarlar bu karışıma Leif ve Freydís de dahil olmak üzere küçük bir tekne dolusu Grönlandlı’yı da ekemiş. (Norveç kuzey Atlantik dünyasının bir parçasıydı ama Grönland, Viking standartlarına göre bile uzaktı ve dönemin siyasi dramalarında gerçek bir rol oynamadı.) Grup, Cnut’un intikam almak için ordusunu topladığı Norveç’e geliyor. Leif, görevlerini tamamladıktan sonra Cnut’un ordusuna katılıyor ve o, Harald’la arkadaş olurken, Freydís Norveç’in büyük liman kenti Kattegat’ta kalmaya karar veriyor.

Bilindiği kadarıyla, bu tamamen uydurma bir hikaye. Viking destanlarına göre, Leif İzlanda’da doğdu, Grönland’da büyüdü ve 1000 yıllarında yanlışlıkla kendini Kuzey Amerika kıyılarındaki Vinland’da buldu. Freydís, Grönlandlıların yolculuklarının her iki anlatımında da yer alır ve bu iki anlatıda da erkek kardeşinin ilk yolculuğundan sonra Kuzey Amerika’ya yaptığı ikinci sefere katılır. Bir destanda, rakiplerinin ölümlerini emreder ve aralarındaki kadınları bir baltayla bizzat katleder. Bir diğerinde, bir göğsünü açıp kılıcın düz kısmıyla vurarak bölgenin yerlilerinde gelecek bir saldırıyı engellemek için onları korkuturken, kaçmak için yoldaşlarının erkekliğiyle alay eder. (Valhalla, topluca Vinland Sagaları olarak bilinen bu iki metni dramatize etmeyi planlıyorsa, Leif ve Freydís’in batıya doğru ilerlediğini ve Harald’ın İstanbul ve Sicilya’ya seyahat ettiğini umduğumuz gelecek sezonları beklemek zorunda kalacak.)

Leif-Harald istila planı, büyük savaşlar, arkadan bıçaklama, siyaset ve seks ile tipik Viking yolculuğu. Yeni bir şeyi başaransa Kattegat’taki Freydis hikayesi. Dizide siyahi aktris Caroline Henderson, Kattegat’ın kurgusal pagan hükümdarı Jarl Haakon olarak yer alıyor. (Tarihi pagan hükümdarı Haakon Sigurdsson’dan biraz esinlenmiş.) Şehir, 11. yüzyıl dünyasını kapsayan geniş ticaret ağlarında bir antrepo ve düğüm olarak tasvir edilmiş.

Henderson, Den of Geek’te “DNA sayesinde biliyoruz ki Vikingler gezgindi; Kuzey Afrika’ya, Asya’ya, her türlü yere seyahat ettiler. Açıkçası köleleri ve bilgiyi geri getirdiler ama [onlar] da aşık oldular. Büyük olasılıkla, [Viking] topluluğunda farklı renklerden insanlar [her zaman] var olmuştur. Bunu Haakon’un hikayesine getirmenin harika olduğunu düşünüyorum, çünkü bu tarihsel gerçeğe Viking hikayelerinde şimdiye kadar gördüklerimizden daha yakın,” diyor.

Haakon bilge ve nispeten hoşgörülü olarak tasvir edilse de, ülkesi cennet gibi bir yer değildi. Kattegat’ın ilk çekimlerinden biri, çeşitli ırklardan köleleştirilmiş insanların bir pazarda satıldığını gösteriyor. Başka bir sahnede, Haakon, Freydís’i şehirde gezdirirken, dengeli bir çeşitliliğe sahip tüccar grubu mallarını satıyor. Güneşin bolca boyanmış kumaşların üzerinde parıldamasıyla Haakon, Freydis’e onun Afrika İskandinavya kökenli olduğunu gerçekçi bir üslupla anlatıyor.

Şans eseri, bu sahneyi Amerika Ortaçağ Akademisi’nin Otaño Gracia’ya İngiltere ve İzlanda gibi yerlerde geç Ortaçağ edebi üretimini bir çok etnisitenin olduğu, çok ırklı ve çok dinli bir dünya bağlamında konumlandıran, 2019’da yazdığı Küresel Kuzey Atlantik adlı makalesi için ödül verdiği gün izledim. Otaño Gracia, ifadenin Viking’lerin nasıl anlaşıldığını ve daha geniş dünya ile etkileşimlerle nasıl değiştirildiğini keşfetmenin bir yolunu sunduğunu söylüyor. “Orta Çağ’ı anladığım kadarıyla merkez İber Yarımadası idi, … Akdeniz idi. Bunu ortaçağ Avrupa’sında çığır açan bir ırk bilgini olan Geraldine Heng ile tesadüfi bir sohbete borçlu.

Kuzey, kendilerini yerel bir çevrenin ötesinde göstermek istiyorsa, kendilerini aynı zamanda Akdeniz’in bir parçası olarak anlamak zorundaydılar.”

Ve öyle yaptılar. Viking’ler bazen yazılarında ve sanatlarında, hem hayal güçlerinden hem de seyahatlerinden yararlanarak kendileri ve uzaklarda yaşayan insanlar arasında bağlantılar kurarlar. Diğer zamanlarda, şiddeti haklı çıkarmak için Heng ve diğerlerinin ırkçılık olarak adlandıracağı, farklılıkları tanımlama ve düşmanlarını – özellikle farklı dinlere mensup olanları – ırksallaştırılmış canavarlara dönüştürme diyebilecekleri şeyle meşgul oldular. Küresel Kuzey Atlantik bağlantılı bir alan olmasına rağmen, modern çoğulculuk ve kabul ideallerinden çok uzaktı.

Valhalla’da, Harald ve Leif İngiltere’yi işgal ederken, Olaf liderliğindeki Hıristiyanlarla Haakon liderliğindeki paganlar arasında İskandinavya’da bir dini savaş patlak verir. Bölgedeki dini değişim yavaş bir süreçti, ancak dizide vurgulanan katı ayrımlar tamamen tarihsel gerçekliğe dayanmıyor. Çoğunlukla, inançlar, Hıristiyanlaşmaya doğru giden kademeli bir hareketle, bir arada yaşamayı az çok mümkün kıldı. Ancak, özellikle taht üzerinde hak iddia eden rakipler farklı dini kimliklere sahipse şiddet patlak verebiliyordu. Dizi, söz konusu zamanın dini yaşamının çok yönlü doğasını kabul ederken, bir Hıristiyan ve pagan kutsal savaşını da sahnelemeye çalışıyor. Hristiyan teröristlerle (yolda karşılaştıkları putperest hacıları öldüren, bütün köyleri katleden, başlarını kesen ve tapınakları yerle bir eden kötüler) ittifak kurarak Norveç’in Hristiyan kralı olmaya çalışan Olaf bile istediğini açıkça ortaya koyuyor: Kattegat’ı açık bir liman şehri, dünyaya açılan bir kapı haline getirmek. Vikings: Valhalla, Viking dünyası hakkında oldukça büyük fikirlerin sınırlarını zorluyor. Dizi, kuzeyin basit, genellikle beyaz üstünlükçü tarihine tamamen beyaz bir alan olarak meydan okuyor. Aynı zamanda, farklı gruplar arasındaki temasın hoşgörü ve kültürel değişim kadar nefrete ve ötekileştirmeye de yol açabileceğini ortaya koymaktan da çekinmiyor.

kaynak

tr_TRTurkish