Haftanın Kitaplığı – 5 Mart 2023

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

HEY GİDİ İSTANBUL – İSLAM ÇUPİ

Basın tarihimizin en renkli kalem ustalarından biriydi İslam Çupi. Uzun meslek yıllarını spor yazarlığıyla geçirmiş olmasının yanı sıra tutkulu bir İstanbul âşığıydı. Yetiştiği Topkapı, Pazartekke, Şehremini sokaklarından başlayarak kentteki en hareketli caddelerin, meydanların, plajların, tiyatroların, sinemaların, statların, gazetelerin, vapurların, tramvayların, seyyar satıcıların, şoförlerin, artistlerin kısaca bu şehrin haritasında yer bulan tüm parçaların ve kimi gerçek kimi hayali, günlük yaşamda karşımıza çıkabilecek tiplerin öykülerini yazdı.

İslam Çupi, bir nevi biyografisini anlatır gibi kaleme aldığı Hey Gidi İstanbul’da, şehrin 1940’lı yıllarından itibaren geçirdiği değişimi, büyüsünü yitiren kentten geriye kalanları sıra dışı üslubuyla okuyucuya aktarıyor.

DOĞU ÜLKELERİ TARİHİNİN ALTIN ÇAĞI – KORYKOSLU HAYTON

Haçlılar, Memlûkler ve Moğolların Tarihi Kesişiyor

1291’de Akka’nın düşüşü Avrupa’daki pek çok entelektüeli, Ortadoğu’da yeni bir Haçlı idaresi kurulması yönünde çeşitli planlar yapmaya yönlendirdi. Bunlardan biri de 1307’de Papa V. Clementis’e bir Haçlı seferi planı sunan Korykoslu Hayton’du. Ancak onun planı kendisinden önce kaleme alınan planlardan farklıydı. Planının özgünlüğü, Haçlı seferinin sadece bir askerî sefer olarak ele alınmaması, coğrafî ve tarihî bir perspektifi de en az askerî meseleler kadar önemsenmesinden ileri geliyordu.

Hazırladığı planda Hayton, düşmanı olarak gördüğü Memlûk Sultanlığı ile müttefik olarak gördüğü Moğolların tarihini ele aldığı gibi onların ekonomisi, ordu teşkilatı ve askeri yetenekleri, sosyolojik yapıları, gelenekleri ve tarihine ilişkin bilgiler vermiştir. Ayrıca İlhanlılardan Yüan hanedanına ve Çağataylılara eşsiz bilgileri barındıran bu eserin dikkat çekici bir diğer yönü de Altın Orda Hanlığı’na dair bilgileri içermesidir. Hayton’un bu konulara hâkim olması Memlûk sınırında yer alan Kilikya Ermeni Kraliyet ailesinin bir ferdi olması ve tavsiyelerde bulunduğu ortamı bizzat yaşamasından kaynaklanıyordu. Dolayısıyla başardığı şey, Ortadoğu’nun havasını hiç teneffüs etmeyerek eserlerini Fransa veya İtalya’da kaleme alanların erişebileceklerinin çok ötesindeydi.

Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı, Moğollarla müttefik bir şekilde Suriye seferine iştirak etmiş, hayatının önemli bir kısmında elinde kılıç tutmuş ve anlattığı hadiseleri, yani “tarihi yaşayan” bir kişinin kaleminden çıkmakla şöhret bulmuş bir eser. Batıdan Haçlıların, Doğudan da Moğolların saldırısı ile Memlûkleri yok etmeyi ve böylelikle Ortadoğu’da yeni bir Hıristiyan dünyayı yaratmayı düşleyen Hayton’un tasarısı Orta Çağ’ın en önemli tarih kaynaklarından biri.

Altay Tayfun Özcan tarafından Latince aslından çevrilen ve karşılaştırılarak notlandırılan Doğu Ülkeleri Tarihinin Altın Çağı sizleri Haçlılar, Memlûkler ve Moğolların tarihinin kesiştiği zamana götürecek.

MEHMET RAUF’UN ANILARI

Anılar, eğer gereken özen gösterilir ve iyi değerlendirilirse belli bir dönemi bütün çıplaklığıyla göz önüne serebilir. O zaman, anılara bir “toplumun belleği” gözüyle bakmak yanlış olmaz.

“Mehmet Rauf’un Anıları”, Servet-i Fünun kuşağındaki sanatçıların nasıl bir araya geldiklerine, neleri okuduklarına, nelerden, nasıl etkilendiklerine, hangi siyasal ve güncel olayları yaşadıklarına, dostluklarına, kavgalarına tanık olacağınız bir kitap.

HAYALİNDEKİ EV – CRAIG HIGGINSON

Hayalindeki Ev, KwaZulu-Natal Midlands’taki çiftliklerini terk eden mahzun, yaşlı beyaz bir çiftin hikâyesidir. Bu çiftlikteki mezarlar, sırlar ve trajediler; bir ırkın diğerine, “insan”dan daha aşağı davrandığı hakkındaki korkunç gerçeklerle kaleme alındı. Yazar, bir aile üzerinden bir ulusun durumunu ve belleğini; ihanet, kayıp, aşk, ölüm, cinsiyet ve ırk üzerinden vererek derin ve katmanlı bir dil evreni oluşturuyor. Bu evrenin içinde bulunan karakterlerin acıları, tutkuları, korkuları ve umutları “beyaz-siyah” gerilimi üzerinden bir kıvılcım gibi yoğun bir şekilde açığa çıkıyor.

Craig Higginson’ın KwaZulu-Natal’ın Midlands bölgesinde geçen sürükleyici ve unutulmaz eseri Hayalindeki Ev, Güney Afrika’nın ırk sorunlarına son derece dokunaklı ve hassas bir şekilde yaklaşıyor. Suratımıza tokat gibi çarpan bu gerçekler, bulundurduğu derin karmaşanın kuytularına inme konusunda büyüleyici bir şekilde bizi çekiyor.

NAOMİ: BİR APTALIN AŞKI – CUNİÇİRO TANİZAKİ

20. yüzyıl Japon edebiyatının devlerinden, büyük eserlerin yaratıcısı Cuniçiro Tanizaki, kariyeri boyunca ülkesinde dönemin en büyük yazarı olarak kabul gördü, Nazlı Kar’la birlikte yazarın en önemli romanı sayılan Naomi: Bir Aptalın Aşkı ise yıllarca Vladimir Nabokov’un Lolita eseriyle karşılaştırıldı.

Yirmi sekiz yaşındaki Coci gittiği kafede garson olarak çalışan Naomi’yi ilk gördüğünde onun egzotik ve Batılı görünümüne ânında vurulur. Onu hayalindeki eşe dönüştürmeye ve Birinci Dünya Savaşı sonrası Tokyo’sunun çirkin yeraltı dünyasından uzaklaştırmaya kararlı olan Coci, Naomi’yi evlat edinir ve sonra da onunla evlenir. Ancak yıllar geçtikçe Coci, Naomi’nin fantezilerindeki naif kızdan çok uzak olduğunu keşfeder ve aralarındaki aşk hızla absürd ve umutsuz bir mazoşizme dönüşür.

TEMASIN İMKANLARI – KOLEKTİF

Dünyada son dönemde iyice yoğunlaşan güvenlik toplumu arayışı, internetin yaygınlaşıp etkinleşmesi, neoliberalizmin bedeni açık bir kaynak haline getirmesi ya da sağ popülizmin veya ekolojik yıkımın tetiklediği endişe ve korkular, duygulanımın gördüğü entelektüel ilgide önemli rol oynayan güncel gelişmelerden birkaçıdır. Duygulanım teorisi, bedenlerin sabit konumlanmış göründüğü zamanlarda dahi aralarında aktarım, bağlantı, işbirliği hallerinin olduğunu görmemizi sağlar: Değmek, değer üretmek ve dayan(ış)mak üç ayrı durum değil, aynı sosyalliklerin birbirine içkin üç ayrı biçimi olarak anlaşılabilir.
Temasın İmkânları, bu hallerin birbirleriyle nasıl konuştuğunu örneklemeyi amaçlıyor. Kitabın ilk bölümünde bedenler arasındaki “değmek” ilişkisi ölü bedenler adına yerine getirilen “son görev”, engellilere yardım eden asistan köpekler ve dokuma türünde üretilmiş sanat eserleri üzerinden anlatılıyor. Değmek deneyiminin değer üretme zinciri haline geldiği ilişkisellikler üzerinde yoğunlaşan ikinci bölümde ise tüp bebek kliniklerine yumurtalarını satan kadınların deneyimleri, ekolojik gıda hareketi ve göçmen ev işçileri konu alınıyor. Son bölümde ise birbirlerine değerken aynı zamanda değer aktarımında da bulunan sosyalliklerin topluluk üretme kapasiteleri, 2000’li yıllardaki feminist dergiler ve bir futbol kulübünün taraftar topluluğu üzerinden aktarılıyor.
Duygulanım alanında Türkiye’de sosyoloji/antropoloji disiplinleri bağlamında yayımlanan ilk derleme olan bu kitap, yeni bir kuramsal yaklaşım vasıtasıyla daha dayanışmacı bir dünyayı var etmek için yeni sorular sormayı ve kimi bilindik sorulara yeni cevaplar vermeyi hedefliyor.
HAZIRLAYAN HAKKINDA: Ayşe Akalın Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji ve Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinden mezun oldu. City University of New York, Graduate Center’da sosyoloji alanında Prof. Patricia Clough danışmanlığında doktorasını tamamladı. 2010 yılından beri İstanbul Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. Göçmen ev işçileri, duygulanımsal emek, kadın göçü konularında çeşitli yayınları bulunmaktadır. Mercan’ın annesidir.
PLANLANMIŞ REKLAM ÇALIŞMALARI: Kitap eki ilanları.

SİTEM TAŞLARI – ŞÜKRÜ ERBAŞ

Yabancılaşmadan çürümeye doğru kanatlanmış bir çağ düştü payımıza. Eskiden kendimizi sevdiğimiz bir yalnızlığımız vardı. Artık kendimizi de sevmediğimiz bir yalnızlığımız var. Sadece korku soluk alıyor evlerimizde. Önce de söyledim, bir gün hepimiz bir taş masalına döneceğiz. Tüm bu yıkıma karşı, zavallı insanın tek bir varoluş olanağı var, hemen yanı başındaki öteki yalnız. Ben, insanın acısını insan alır demeye devam edeceğim. Kalabalıktan, ona inanmaya başlamışsak korkmamız gerekir. Kalabalık kördür. Dili yoktur. Şakı söyleyemez. Yazmayı bilmez. Güzelliği küçümser. Şükrü Erbaş’ın 2019-2022 yılları arasında yayınlanmış yazılarından ve iki şiirinden oluşan Sitem Taşları artık okuruna emanet.

DÜZENİ BOZUK KOSMOS – CHANDA PRESCOD-WEINSTEIN

Einstein alan denklemlerine göre uzayzaman maddeye nasıl hareket etmesi gerektiğini, madde de uzayzamana nasıl bükülmesi gerektiğini söylüyor. Peki, söz konusu kara deliklerse uzayzamana ne oluyor? Daha da önemlisi, kara deliklere neden “kara” deniliyor? 
ABD’de sayıları henüz yüzü geçmemiş Siyah fizikçiden biri olan ve kuramsal fizik alanındaki çalışmalarıyla öne çıkan Dr. Chanda Prescod-Weinstein bizleri, parçacık fiziğinin Standart Model’inden derimizdeki melanine, karanlık maddeye dair yeni kuramlardan Otuz Metre Teleskobu’nun inşa edildiği topraklara, Star Trek’in Hoshi Sato’sundan Soul ve Funk ilahı James Brown’a kadar geniş bir anlam yolculuğuna davet ediyor.
Düzeni Bozuk Kozmos, naikili Siyah bir astrofizikçinin gündelik yaşam deneyimleri üzerinden evrenin oluşumu ve evrimine, parçacık fiziğine ve genel göreliliğe dair güncel bilgiler verirken, ırkçılık ve cinsiyetçilik başta olmak üzere sosyopolitik sorunlardan astrofizik dünyasının da nasibini aldığını söylüyor: “Karanlık gece göğüne erişim –evreni olduğu gibi görmek ve ondan ilham almak– seçilmiş azınlığa yönelik bir lüks değil, bir insan hakkı olmalı.”

tr_TRTurkish