Haftanın Kitaplığı – 20 Haziran 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

METİN AKPINAR: SAHNEYE ADANMIŞ BİR ÖMÜR – KOLEKTİF / HAZIRLAYAN: ZEYNEP MİRAÇ

Aksaray’da kalabalık bir konakta doğan, etrafı gözleyerek büyüyen, her duyduğunu zihnine kaydeden bir çocuk… Daha lisedeyken öğretmenine, “Sen en iyisi tiyatrocu ol oğlum,” dedirtecek kadar mayasını belli eden, gizli cevher bir genç… Eşiyle altmış iki yıl aynı yastığa baş koyacak kadar derin bir âşık… Türkiye’de kabare kültürünü başlatan, yüzlerce temsilde yer alan, Yeşilçam’da da birbirinden unutulmaz karakterlere hayat vermiş bir oyuncu… Karşınızda her yönüyle Metin Akpınar. Zeynep Miraç, muhatabını nasıl konuşturacağını biliyor, hem ince hem dikkatli sorular sormayı başarıyor ve Metin Akpınar’ı bir zaman tüneline sokarak onun tiyatro tutkusunu, en yakını Zeki Alasya’yla olan dostluklarını, eşi Göksel Akpınar’la olan aşkını, Anadolu’daki turnelerini, Ulvi Uraz’dan Haldun Taner’e “hoca”larını bir bir anlatıyor bize. Üstelik karşımızdaki manzara yalnızca Metin Akpınar’ın hayatı değil, aynı zamanda bir Türkiye tarihi kesiti; muhtıralar, ihtilaller, sansürler, davalarla belki örselenen, ama asla tutkusundan vazgeçmeyen tüm sanat emekçilerinin çok iyi bildiği bir direnme hikâyesi bu anlatılan. Ne de olsa Metin Akpınar’ın hayatı, sahneye adanmış bir ömür…

KATEDRALDE SOHBET – MARIO VARGAS LLOSA

1950’ler Lima’sı, General Odría diktatörlüğü dönemi. Farklı sınıflara mensup Zavalita ile Ambrosio yıllar sonra tesadüfen karşılaşıp Katedral adlı barda sohbete dalınca özgürlük ve özgürlüğün yitirilmesi etrafında gelişen bir anlatı ortaya çıkar. Mario Vargas Llosa’nın, “Hiçbir romanım bana onun kadar emeğe mal olmadı, eğer yazdıklarım arasında yangından sadece bir romanımı kurtarmak zorunda kalsaydım onu kurtarırdım,” diye tanımladığı Katedral’de Sohbet Peru tarihini kişisel yaşanmışlıklarla kesiştiren bir başyapıt.

SESSİZLİK – DON DELILLO

“Başka zaman olsa, iyi kötü sıradan bir zaman olsa, daima telefonlarına bakan insanlar olur, sabah, öğlen, gece, kaldırımın orta yerinde, yanlarından seğirten herkese kayıtsız, ellerindeki cihazın içine düşmüş, o cihaz tarafından büyülenmiş ve yutulmuş insanlar ya da üstüne yürüyen, sonra bir anda dümen kıranlar, ama onca dijital müptela şimdi yapamıyor bunu, telefonlar kapalı, her şey çökmüş çökmüş çökmüş.”

Amerikan edebiyatının en büyük yazarlarından Don DeLillo’dan ahir zamanlara dair yeni bir anlatı: Sessizlik. DeLillo, pandemiden hemen önce yazdığı bu kısa ve sarsıcı metinde ekranların aniden karardığı bir dünya kurguluyor ve insanlık durumuna dair son hakikatleri kendine özgü mesafeli ironisiyle ortaya koyuyor. En sadık ilişkilerini telefonlarıyla kuran, veri akışlarına bel bağlamış ve değil ekran ışığından yoksun bir hayatı, bir saati bile hayal edemeyecek bir toplumun fertleri, Sessizlik’in analog kıyametinde kanatları olmayan kuşlar gibi savruluyor, kendi varlıklarını anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyor. Bir kopuşun hikâyesi bu anlatılan, ileri teknolojiden taşlarla sopalar çağına geri dönüş; DeLillo, en basit mizansenlerde bile tüyler ürperten ayrıntılar yakalamayı, aynayı okura tutmayı başarıyor.

KÖMÜR KRALI – UPTON SINCLAIR

Kendisi de kömür madenlerine sahip büyük bir işadamının oğlu, Hal Warner, Colorado’nun Kayalık Dağları’nda, kendi deyimiyle “uygulamalı toplumbilim alanında bir yaz kursu” için, adını ve kıyafetini değiştirerek bir “madenci yamağı” olarak çalışmaya başlar ve maden işçilerinin acımasız yaşam ve çalışma koşullarına tanık olur. Dünyanın birçok ülkesinden gelen işçilerin yaşadığı madenci kampında (siyasal görüşleri değil saç renginden dolayı öyle anılan) İrlandalı “Kızıl” Mary ile ve daha birçok insanla tanışır. Başarısızlığa yazgılı bir grevin lideri olarak bulur kendini sonunda.

Zola’nın Germinal’ine benzetilen bu romanını yazmak için, Upton Sinclair 1913-14 yıllarında Colorado kömür madenlerine defalarca giderek gözlemler yaptı. İlk olarak 1917’de basılan Kömür Kralı, aynı yıllarda gerçekten yaşanmış olan ve askerî güç kullanılarak bastırılan büyük grevler dalgasına dayanır. Hal Warner yürekten bağlandığı dostlarından ayrılmak zorunda kalır, ama geri dönecek ve (yazarın ölümünden sonra, 1976’da yayımlanan) Kömür Savaşı romanında, mücadelesine bıraktığı yerden devam edecektir.

SANAT ÜLKESİ – DEVRİM ERBİL

Sanat Ülkesi serisi, çocuklara Türkiye’nin sanatçılarını tanıtmayı ve onların zihinlerinde bu ülkenin çizgilerine dair bir imge oluşturmayı amaçlıyor. Serinin ilk kitabı Devrim Erbil, sanatçının kendi dilinden anlatımı ile keyifli bir okuma ve öğrenme deneyimi sunuyor.

TRAGEDYALAR – EDİP CANSEVER

Cansever’i Türk şiirindeki yerine olanca ağırlığıyla oturtan ve İkinci Yeni’den ayrı yönlerini gösteren “Tragedyalar”da şair, dizenin işlevini yitirdiği düşüncesiyle tiyatrodan, diyalogdan, iç monologdan yararlanır; düzyazının olanaklarını şiire taşır. Her yönüyle modern şiire yeni özellikler, taze bir hava ve özgün biçimler getiren unutulmaz bir kitap “Tragedyalar”.

“Unutulmuş gibiyim ben. Ve insan
Bir bakıma unutulmuş gibidir
Bilemem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim
Belki de yalnızlıktan
Daha fazla bir şey bu
Unuttum ben kendimi de Stepan.”

tr_TRTurkish