Haftanın Kitaplığı – 19 Haziran 2023

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

MERAKLISINA TARİH ÖNCESİ DÜNYA – BRIAN M. FAGAN /NADIA DURRANI

Brian M. Fagan ve Nadia Durrani’nin Afrika’daki kökenlerimizden endüstrileşme öncesinin görkemli uygarlıklarına ve yakın geçmişin şehirlerine uzanan insanlığın tarihöncesinin hikâyesini aktardıkları Meraklısına Tarihöncesi Dünya adlı kitap, Ilgın Yıldız’ın çevirisiyle Nova Kitap’tan çıktı.

Fagan ve Durrani, iki arkeolog ve deneyimli tarih yazarı, uzak atalarımızın Eski Dünya’ya yayılmasını, Homo sapiens’in ortaya çıkışını, ondan çok sonra Avrupa, Avrasya, Asya ve Amerika’ya kalıcı olarak yerleşmesini anlatıyor. Avcı toplayıcılardan sonra dünyanın çeşitli bölgelerinde çiftçilik ve hayvan evcilleştirmenin kökenlerine odaklanıyor, bu yeni ekonomilerin insan varoluşunu nasıl da çarpıcı bir biçimde değiştirdiğini gözler önüne seriyor. Kudretli hükümdarları ve ideolojilerini, uygarlıkların yükselişiyle düşüşünü ve pek çoğunun maruz kaldığı uzun kuraklığın yıkıcı etkilerini anlatarak tarihöncesi dünyanın neden modern dünya için önemli olduğuna cevap arıyor.

Meraklısına Tarihöncesi Dünya; tarihöncesi geçmişimizin insanlığın kökenlerinden günümüze dek uzanan bir değerlendirmesini küresel bir bakışla ele alırken, insanlığın erken tarihinin hikâyesi ve onun modern dünyayla bağlantısını merak edenler için bir kılavuz sunuyor.

YÜZLER VE SÖZLER – GÜLTEN DAYIOĞLU

Üç kuşak boyunca çocukların okuyup sevdiği Gülten Dayıoğlu bu kez eski bir telefon defterinin kılavuzluğunda “büyükler” için yazıyor. Tanıştığı, yollarının kesiştiği kişilerin portreleri, tanık olduğu, kimi zaman beslendiği olaylara ilişkin izlenimleri ve anıları yazarın iç dünyasına da benzersiz bir kapı aralıyor.

O GECE GÖRDÜM ONU  – DRAGO JANČAR

Drago Jančar’ın başyapıtı olarak gösterilen O Gece Gördüm Onu, II. Dünya Savaşı sırasında geçen bir aşk hikâyesi. Jančar bu romanında savaşın Balkan coğrafyasındaki izlerine odaklanıyor. Burjuva bir kadın olan Veronika etrafında gelişen olaylar beş farklı kişinin ağzından anlatılıyor. Aşk, sadakat, dostluk, korku, acı ve ihanet tarihin en karanlık günlerinde kırmızı gözlü canavarlar gibi gölgede bekliyor. Bu romanıyla Fransa tarafından verilen En İyi Yabancı Kitap Ödülü’nü kazandı. Ayrıca Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü (Prix Européen de Littérature) de alan Drago Jančar, çağımızın en iyi yazarları arasında gösteriliyor.

SEKİZ DAĞ – PAOLO COGNETTI

Pietro, Milano’da ailesiyle yaşayan yalnız bir çocuktur. Annesi banliyöde bir sağlık merkezinde çalışmakta, melankolik bir adam olan babası ise bir fabrikada kimyagerlik yapmaktadır. Yıllar geçtikçe birbirinden uzaklaşan çiftin en önemli tutkusu ise İtalya’nın dağlarıdır. Ailelerinin temeli bir dağda atılmış, trajedide bile onları dağlar bir arada tutmuştur. Yaz tatilleri için Pembe Dağ’ın eteklerindeki Grana köyünü keşfettiklerindeyse, oğulları Pietro için doğru yeri bulduklarını düşünürler. Burada Pietro’yu kendi yaşlarında Bruno beklemektedir. Dağ çayırlarını keşfe çıktıkları, yazlar boyunca iki çocuk gitgide büyürken, tüm farklılıklarına rağmen dost olmanın anlamını da öğrenirler.  Çocukluk, yetişkinlik, dostluk, insanın dünyadaki yerini bulması, baba-oğul ilişkileri gibi evrensel temaları lirik bir dille işleyen roman, sakin ama derin anlatıları sevenler için müthiş bir okuma deneyimi sunuyor.

BİR KİMYA MESELESİ – BONNIE GARMUS

Kimyager Elizabeth Zott’ı anlatmak için pek çok sıfat kullanılabilir ama “ortalama” bunlardan biri değil. Aslında o, hiçbir kadının ortalama olmadığını söyleme cesareti gösterenlerden biri. Üstelik bunu, 1960’larda bir araştırma enstitüsünde, tamamı erkeklerden oluşan ve eşitlik konusunda pek de bilimsel davranmayan bir ekiple çalışırken söylüyor. Ona itiraz etmeyen tek istisnaysa yalnız, zeki, kindarlığıyla ve Nobel adaylığıyla ünlü Calvin Evans. Calvin, Elizabeth’in her şeyine ama en çok da zekâsına âşık olmak üzere. Yani gerçek kimya sonuçlarını vermeye başlıyor.
Ama bilimde olduğu gibi hayatta da bazen asla tahmin edemeyeceğimiz şeyler olur. Böylece Elizabeth birkaç yıl sonra kendini bekâr bir anne ve televizyonda yayınlanan bir yemek programının isteksiz sunucusu olarak buluyor. Elizabeth’in seyircilerine bir çorba kaşığı asetik asit ile bir tutam sodyum klorürü karıştırmalarını önerdiği bu program büyük ses getiriyor. Ancak elbette Elizabeth herkesi mutlu edemiyor.
Çünkü o, kadınlara sadece yemek yapmayı değil, statükoyu değiştirmek için ne yapmaları gerektiğini de öğretiyor. Gülmekten kırıp geçiren mizahı, gözlem gücü ve göz kamaştırıcı karakterleriyle Bir Kimya Meselesi, en az başkahramanı Elizabeth Zott kadar kendine has ve capcanlı.

İMPARATORA VEDA – AZİZ GÖKDEMİR

Aziz Gökdemir’in masum bir çocuğun diktatöre dönüşümünü, gücün insanı nasıl zehirlediğini, yalnızca görüntüde modernleşebilmiş bir halkın üzerinden anlattığı romanı İmparatora Veda, İthaki Yayınları’ndan çıktı.

Gökdemir, romanında Muradlar’ın tarihini, son hünkârın doğumundan ölümüne dek sene sene mercek altına alıyor. Değişimin kodlarını, yedek şehzadelerin hapsedildiği kafeslere, mezarlıklara, bilinmeyen bir alfabeye gizliyor.

Alışılmışdışı bir padişah: Adidas eşofmanlı, Ray-Ban gözlüklü; modern, ılımlı, yenilik sevdalısı. Yalnızca şiire değil, polisiyeye de meraklı. Şehrin damlarına tırmanan, cevval, alışılmışdışı bir kadın: İfe. Ve esrarlı bir alfabeyle yazılmış, alışılmışdışı bir elyazması. Mutlak hâkim padişah, bir hikâyenin sonunu öğrenebilmek uğruna, kendisine başkaldırmaya cesaret eden tek kadınla iş birliği yapmak zorunda.

“Sıcak sarı bir ışık yayılıyordu dükkândan, önünde uzanan ıslak taşları benek benek aydınlatıyordu; başını kaldırmıyordu İfe, sadece yürüyor, o an aklına düşen iki dizeyi mırıldanıyordu: ‘Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda / Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı.’ Bir şey istiyordu, bir kıyamet. Ne istediğini bilmiyordu, kopup kaçmak belki, bir şekilde. Gövdesi bir koza olsa, yırtıp onu. Ama nereye? Evli evine derler ya, tam da öyle gidiyordu işte, koşa koşa, bir kez daha şu etrafındaki silik siluetler ordusu gibi mağlup, yorgun, hatta harap. Sokaklar günün son hamallarına kalacaktı birazdan, sağlı sollu kapılardan çıkıp mesailerinin son süprüntülerini götüreceklerdi, tanzifat ameleleri de sokaklara atılmış büyüklü küçüklü çöpleri toparlayacaktı. Sonrasına karanlık hâkim olacaktı, bir de eli sopalılar, köpekler, kediler. Kör ışıklı gaz lambaları, yeni yeni onların yerini almaya başlayan yirmi mumluk sarı sıcak ampuller, ısındıktan sonra türküsünü söyleyen veya bültenini okuyan tek istasyonlu radyo. Gazocağında kısık ateş; sımsıkı örtülü perdeler, kenarlarından kanayan evler.”

FOTOĞRAF ÜZERİNE – SUSAN SONTAG

Alanının kült kitaplarından biri kabul edilen ve yazarına dünya çapında büyük bir ün kazandıran Fotoğraf Üzerine’deki denemeler eski zamanlardan günümüze ünlü ve önemli fotoğrafçıların çalışmalarını ele alırken bir dizi estetik ve ahlaki soru da ortaya koyuyor.

tr_TRTurkish