Haftanın Kitaplığı – 13 Haziran 2022

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz

MARINA TSAVETAYEVA YA DA ALABUGA’DA ÖLMEK – VENUS KHOURY-GHATA

Hayatın ve tarihin hoyratlığı bir şairin asi ve dizginsiz ruhuyla birleşince ortaya çıkan trajedinin izini sürüyor Vénus Khoury-Ghata: Marina Tsvetayeva’nın yaşarken yarım bıraktığı sözcüklerin izini. Yayımlanmayan şiirler, terk edilemeyen bir eş, vazgeçilemeyen sevgililer, şiddetli vicdan azabı ile şefkat arasında düğümlenen annelik, yoksulluk, yoksunluk, sürgün ve uzun sürmüş bir intiharın izdüşümü.

“Marina Tsvetayeva ya da Alabuga’da Ölmek” okuru melâle aşina kılan bir roman.

YEDİ BOŞ EV – SAMANTA SCHWEBLIN

Samanta Schweblin’in akıl sağlığı pamuk ipliğine bağlı bir insanlığa ayna tuttuğu öykülerinden oluşan kitabı Yedi Boş Ev, Emrah İmre’nin çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıktı.

Schweblin, 2015 Ribera del Duero Öykü Ödülü’nü kazanan bu kitabında yıpranmış ilişkiler, takıntılı eşler, sinir krizi geçiren ebeveynler, aklını kaybeden yaşlılar, ortadan kaybolan çocuklardan hikâyeler anlatıyor.

“Kendimi bildim bileli evlere bakmak için dışarılarda geziniriz, yakışmayan çiçek ve saksıları bahçelerden alırız. Sulama aletlerinin yerini değiştirir, posta kutularını düzeltir, ağır olduklarından çimlere konmaması gereken süs eşyalarını kaldırırız. Ayaklarım pedallara yetişecek yaşa geldiğimde arabayı ben kullanmaya başladım. Böylece annem biraz daha özgürlük kazandı.”

AĞAÇLAR AŞAĞI KALKAR – ALTAY ÖKTEM

şimdi hiç gerekmediği halde

ateşkesi ihlal etmek geliyor içimden

pembe bir kâbus görsem diyorum, ne güzel olur

sen soyunsan girsen yatağa, ben giyinsem çıksam dağa

başımda sevda yelleri, başımda pusu kuşu

olmuyor! bu şehir sevişmeye müsait değil

savaşmaya müsait değil, kendinden geçmeye

alıp başını gitmeye…

ölüm bile bir çeşit çöp bidonu bu şehirde

sevgi desen yırtmaçsız etek, atık ambalaj kutusu

sen yokken bu şehir eksik bir kelime

sen yokken bu şehir kuru erzak deposu

SİBİRYA HAYALİ – PER PETTERSON

Sibirya Hayali Norveçli yazar Per Petterson’un At Çalmaya Gidiyoruz, Lanet Olsun Zaman Nehrine, Reddediyorum, Benim Durumumdaki Erkekler ve Ardından’dan sonra yayımladığımız altıncı romanı.

“Yandaki bölmeyi dene,” diyor Jesper tahta perdenin arkasından seslenerek. “Dorit yatıyor orada, çok iyi huyludur.” Aradaki yolda duruyor ve Jesper’in sakin sakin nefes alışını dinliyorum. Bakışlarımı bölmesinde uyuyan Dorit’e çeviriyorum, geniş sırtı karanlıkta giderek daha iyi seçiliyor. Eğilip Dorit’in sırtını okşuyorum. “Konuş onunla,” diyor Jesper, ama ben ne diyeceğimi bilemiyorum, şu an dilimin ucuna gelenleri yüksek sesle söyleyemem. Bölme daracık, hiç boş yer yok, Dorit hafifçe dönse beni tahta perdeye yapıştırır. Hayvanın boynunu okşuyorum, sonra da kulağına eğilip cesur kurşun asker masalını anlatmaya başlıyorum. Masalın sonuna, kurşun askerin alevlere karşı koyarken yavaş yavaş eridiği bölüme gelince öne doğru yatıyor ve kollarımı hayvanın boynuna doluyorum, pencereden içeri dolan rüzgârın nasıl balerini havalandırıp alevlere doğru sürüklediğini, ateşe düşen balerinin nasıl kayan yıldız gibi parladığını ve alevlerin söndüğünü anlatıyorum, masalımı bitirdiğimde soluk bile almaktan korkuyorum.

1934 yılının Noel gecesini yaşıyoruz, Jesper ve ben her şeyin nefes aldığı bir ahırda iki ayrı bölmede, iki ayrı inekle sarmaş dolaş yatıyoruz, belki de uykuya dalıyoruz, çünkü gerisini pek hatırlamıyorum.

ÇİNGENELER – OSMAN CEMAL KAYGILI

“Osman Cemal’in Çingeneler’i muhakkak bir şaheserdir. Osman Cemal şimdiden sonra bir tek yazı yazmasa Türk edebiyatına kazandırdığı bu şaheserle gene mahzun ve gene yarı meçhul aramızda dolaşsa, bu, hiçbir zaman değeri birdenbire, bir çığlık halinde meydana çıkarmayı unutmayan edebiyat denilen şey ona bu şaheserinin layık olduğu mevkii vermekte gecikmeyecektir. Okudukça şaşırıyorum. Sayfaları çevirdikçe içim hüzün, sevinç ile dolu karmakarışık bir âleme giriyor. Gâvur Etem kitaptan fırlıyor, karşımda Apukur Çorbacı’nın kim olduğunu izah ediyor. Akman Ağa’yı arabasını sürerken, yaz yağmurlarını, çadırı, böğürtlen dolu sepeti, ayaklarını köpekler dalamış tirşe gözlü Gülizar’ı, Büyükdere köylerine giden musiki ve avantür delisi delikanlıyı, yılanları, Nazlı’yı görüyorum, duyuyorum…” Sait Faik Çingeneler, Osman Cemal Kaygılı’nın tefrikada kullandığı fotoğraflarla birlikte ilk defa bu baskıda okurla buluşuyor.

ZAMAN VE SUYA DAİR / BİR BUZULA AĞIT – ANDRI SNAER MAGNASON

İzlandalı yazar ve aktivist Andri Snaer Magnason’un buzullara, denize, Dünya’ya ve üstündeki tüm canlılara dair yazdığı kitabı Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt, Kadir Yiğit Us’un çevirisiyle Domingo Yayınevi’nden çıktı.

30’dan fazla dile çevrilen Zaman ve Suya Dair: Bir Buzula Ağıt, hem bir seyahatname hem bir dünya tarihçesi hem de dünyayla uyum içinde yaşamamızın önemine dair bir hatırlatma.

Magnason’un, eriyen Okjökull buzuluna yazdığı ağıt –“Geleceğe Mektup”– dünya çapında haber olmuş, milyonlarca kişi tarafından paylaşılmıştı. Magnason şimdi de bilimsel yaklaşım ile kişisel bakışını birleştiriyor; iklimbilimcilerin gelecek tahminleri arasında yolculuk ederken kadim efsanelerden, atalarının hikâyelerinden ve Dalai Lama’yla yaptığı söyleşilerden geçen güzergâhını incelikle –ve nükteli, ironik bir dille– örüyor.

“Andri, gezegendeki yerimize dair derinde yatan duygularımızı, üstlerine şiir ve hayret serperek su yüzüne çıkarıyor. Derinden etkilendim ve ilham buldum.” – Darren Aronofsky

YEDİ GECE – JORGE LUIS BORGES

Neden doğrudan metinleri incelemiyorsunuz? Eğer metinler hoşunuza giderlerse ne âlâ; eğer hoşunuza gitmezlerse onları hemen bırakın, zira zoraki okuma kadar saçma bir eylem olamaz, onun yerine zoraki mutluluktan bahsetmeyi yeğlerim. Bence şiir hissedilen bir şey ve eğer siz şiiri hissetmiyorsanız, eğer güzellik hissiniz yoksa, eğer bir öykü sizde daha sonra ne olacağını bilme arzusu uyandırmıyorsa, yazar onu sizin için yazmamıştır. Onu bir kenara bırakın, edebiyat dikkatinize layık olan ya da olmayan, yarın okuyacağınız başka bir yazarı size sunacak kadar zengindir. Borges, edebiyatı bir çeşit rehberli rüya; neşeli, eğlenceli, şaşılacak bir keşif olarak yeni bir gözle görmemi sağladı.

Richard Flanagan

tr_TRTurkish