Anahtar Teslim Film Müziğinde Çizgi Ötesi: Trent Reznor ve Atticus Ross

Boğaç Gökmen

Son dönemin dikkat çeken filmlerinden “Mank” ve önümüzdeki yılın başında gösterimi beklenen yeni Pixar yapımı “Soul”un detaylarına göz gezdirdiğimizde, aşina olduğumuz iki ismin imzasını film müzikleri hanesinde görmek, Trent Reznor ve Atticus Ross‘un kariyer adımlarıyla birlikte kendimizi geçmişe ufak bir dalış yaparken bulmamıza yol açıyor.

Kulağımızda 20 – 30 yıl geçmişe ışınlanmamızın müsebbibi endüstriyel rock tınılarıyla başlıyoruz adımlamaya. Türün sembol ekiplerinden Nine Inch Nails’ın yaratıcı gücü ve kaptanı Trent Reznor birçok bakımdan müzik dünyasının en özel isimlerinden biri hatta ona dahi yakıştırmasında bulunanların sayısı hiç de göz ardı edilecek gibi değil. Hal böyleyken, Reznor’un iştah arttıran melodik tavrı ve yeni kapılar aralayan sound anlayışı, çağın normları içerisinde ışıltısını fark ettirirken faaliyet alanının seyri bakımından da yeni atılımlara davetiye çıkartıyordu.

80’lerin sonunda Nine Inch Nails ile inşa etmeye başladığı evren, Reznor’un 90’ların hemen ikinci yarısında sinema sektörünün kadrajına girmesinin de yolunu açıyor ve ilerleyen süreçte, bilhassa son on yılın en parlak film müziklerinin altında, kadim yol arkadaşı Atticus Ross ile birlikte imza attıkları ortak markayı görmek sürpriz olmuyordu.

Hikâye, 90’ların orta yerinde, dönemin sımsıcak sinema renklerinin, samimiyet ve büyüleyiciliğiyle çekim merkezi oluşturduğu, parlak yapımların art arda izleyicinin gönül tahtına yerleştiği günlerde başlar.

1994 yılında Reznor, dönemin en mühim ve kısa sürede kült mertebesine yerleşecek iki filmi ile âdeta hedefi tam on ikiden vurur.

Oliver Stone’un “Natural Born Killers” film müziğini, grubun turnesi sırasında otel odasında taşınabilir bir Pro Tools kullanarak kotarır ve bol yıldızlı soundtrack kadrosu içerisinde Nine Inch Nails, film için “Burn” adlı özel bir şarkı kaydeder. İzleyici, Mickey ile Mallory’nin aşk ve şiddet sarmalında başlarından geçenleri hipnoz etkisinde izlerken, filmin tesiri müziklerinin hızla kana karışan ayarıyla günümüze dek taşınır.

Aynı dönem, bu kez Alex Proyas’ın yönettiği ve başrol oyuncusu Brandon Lee’nin film setinde hayatını kaybetmesiyle de farklı bir gündemi olan “The Crow” film müziği için Nine Inch Nails ile Joy Division’ın “Dead Souls” şarkısının bir cover versiyonunu kaydeder. Acımasızca öldürülen ve sonrasında hayata dönüp nişanlısının intikamı peşinde koşan Eric’in kimliğine bürünüp tüyleri diken diken olmayanımız yoktur, keza filmi izledikten sonra soundtrack albümünün peşinde koştuğumuz gibi.

Sonrasında Reznor’ın yolu, kendi sihirli sinema evreniyle benzerine az rastlanır yönetmenlerden David Lynch ile kesişir. Reznor, Lynch’in baş yapıtlarından, 1997 yapımı, olağanüstü “Lost Highway” film müzikleri için kolları sıvar. Peter Christopherson’la birlikte “Driver Down” ve “Videodrones; Questions” adlı iki şarkının yanı sıra Nine Inch Nails, Danny Lohner iş birliğiyle ortaya çıkan “The Perfect Drug” isimli yeni bir şarkı kaydederler. Şarkı, müzik videosunun Mark Romanek tarafından yönetildiği bir single olarak da piyasaya sürülür.

Zihinlere kazınan “Dick Laurent is Dead” açılış repliğiyle birlikte sisli labirentlerinde seve seve kaybolduğumuz filmin, eşsiz dokusuna da yakışacak şekilde tüm zamanların en başarılı ve sıra dışı film müziklerinden biri olarak kayıtlara geçmesi gereken “Lost Highway Soundtrack” albümü, Billboard 200 listesinde 7. sıraya yükselirken Amerika Birleşik Devletleri’nde Gold statüsüne ulaşır.

Albümde kimler yoktur kimler, Lynch’in olmazsa olmaz yol arkadaşlarından Angelo Badalamenti ve Barry Adamson’ın yanı sıra David Bowie, Rammstein, Marilyn Manson, The Smashing Pumpkins ve Lou Reed her melodisinde filmin sahnelerinin gözümüzün önünden geçtiği bir bütünün mühim parçaları olurlar.

Mars’taki bir araştırma tesisinde can pazarının orta yerine düştüğümüz, aynı adlı video oyunu uyarlaması “Doom”un 2005 tarihli Andrzej Bartkowiak yönetmenliğindeki yapımın film müziklerinde Nine Inch Nails “You Know What You Are?” parçasının Clint Mansell imzalı remiksi kullanılırken, 2009 yılında Reznor, yönetmen Shin’ya Tsukamoto’nun Japon siberpunk filmi “Tetsuo: The Bullet Man” için “Theme for Tetsuo” yu besteler.

Bu noktadan sonra Reznor’un yolu Atticus Ross birleşir ve ayrılmaz bir ikili olarak sinema dünyasında onları bambaşka boyutlara taşıyacak bir on yılın kapılarını aralarlar. David Fincher ile ortaklıkları ise her defasında başarıyla neticelenen iş birlikleri olarak adından söz ettirir.

Bu güç birliklerinden ilki Fincher’in yönetmen koltuğunda oturduğu, Facebook’un kuruluşuyla ilgili 2010 tarihli drama filmi “The Social Network” olur ve Reznor, müzikleri bestelemek için Atticus Ross ile mesai yapmaya başlar. Film müziği, 2010 Altın Küre ve 83. Akademi Ödüllerinde ‘En İyi Orijinal Müzik’ ödülü dahil olmak üzere dokuz büyük ödül kazanır.

Bu sadece teknik anlayış bakımından değil aynı zamanda akıl, dolayısıyla da farklı metodolojiler benimsemek ve mükemmeliyetçi zihniyetleri açısından da ne denli bir uyum yakaladıklarının kanıtı olur.

Bu çarpıcı başarının ardından 2011’in başlarında Reznor, bu kez “The Girl with the Dragon Tattoo”nun Amerikan uyarlaması için Fincher ile çalışacağını duyurur.

Led Zeppelin’in “Immigrant Song”u, mikrofon başında New Yorklu alternatif rock grubu Yeah Yeah Yeahs solisti Karen O’nun nefis yorumuyla öne çıkarken, Bryan Ferry şarkısı “Is Your Love Strong Enough?”, Reznor ve Ross’un kendi grubu How to Destroy Angels yorumuyla film müziklerinde yerini alır.

2014’e geldiğimizde ise sırada, Reznor / Ross ve Fincher iş birlikteliğinin üçüncü baharı “Gone Girl” vardır.

Reznor, “Gone Girl” için ilhamın, Fincher’in bir masaj terapisi randevusu sırasında duyduğu rahatsız edici ancak kendisini ilginç bir şekilde iyi hissettiren seslerin filmin müziği için bir metafor haline geldiğini açıklar. Bu sıra dışı ilhamla birlikte yola çıkan Reznor ve Ross, gitar, klavye gibi geleneksel enstrümanların yanı sıra dokunulduğunda ‘kekemeli’ vuruş sesleri çıkaran bir cihaz yaratır ve bu el yapımı teçhizatı kullanırlar. Filmin gerilim sahnelerindeki tedirginliği güçlendiren seslerin ardında ikilinin bu icat etme yeteneğinin payı da yadsınamaz.

Reznor ve Ross, Fisher Stevens’ın Gustavo Santaolalla ve Mogwai’nin bestelerini de içeren 2016 tarihli iklim değişikliği belgeseli “Before the Flood” müziklerinde yer alır. Yine aynı yıl Peter Berg’in Boston Maratonu bombalamaları hakkında bir suç draması olan “Patriots Day”de çalışırlar ve belki de çok ender rastlanacak bir şekilde, film müziği araştırmasının bir parçası olarak ikiliye, filmin dayandığı olaylarla ilgili daha önce yayımlanmamış FBI dosyalarına erişim izni verilir.

Ardından Sam Raimi’nin yönetmenlerinden biri olduğu ve bol yıldızlı kadrosuyla dikkat çeken kısa film “The Black Ghiandola”nın müzikleri de Reznor / Ross iklisinin tezgahından çıkar.

Ertesi yıl, Ken Burns ve Lynn Novick’in belgesel dizisi “The Vietnam War” ile bu defa televizyona adım atan Reznor ve Ross, 2018’de ise Susanne Bier’in “Bird Box” filmi ve Jonah Hill’in ilk yönetmenlik denemesi “Mid90s”in nazik ve sakin piyano yürüyüşleri üzerine kurulu müziklerini yaparlar.

2019’da Reznor ve Ross, yönetmenliğini Trey Edward Shults’ın yaptığı bağımsız drama Waves’in müziklerini besteler ve aynı yıl, Damon Lindelof’un HBO mini dizisi Watchmen’in müzikleriyle televizyon kulvarına ikinci katkılarını yaparlar öyle ki ikisi de çizgi roman tutkunu olan Reznor ve Ross, projede çalışmaya özellikle talip olmuştur.

Geliyoruz günümüze.

Gündemdeki Netflix filmi “Mank”ın müzikleri için David Fincher ile yeniden bir araya gelen ikilinin, Pete Docter ve Kemp Powers yönetmenliğindeki Pixar yapımı “Soul” gibi iki iddialı film müziğinde isimlerini görüyoruz.

Baktığımızda iki projenin de kendine has zorlukları görülecektir ancak bu durum, ikilinin kapsama alanını genişletip, güçlerine güç katacakmış gibi duruyor.

https://www.youtube.com/watch?v=RGn-RFjxeM0&list=PLCPefgRpHFjaqCKAIRwXmut9Z9Esy8BZ1

1940’ların Hollywood’una oradan ‘Yurttaş Kane’ filminin yazım sürecine ve yapımın Oscar ödüllü senaristi Herman J. Mankiewicz’in hayatına yanaştığımız “Mank” ile dönemin seslerini yakalamak için orijinal enstrümanlarla çalıştıkları bilgisi ışığında mühim bir deneyime yelken açan ikili, “Soul” ile de animasyon, macera, komedi evrenine kulaç atarak fantastik bir dünyanın müziklerini hayal ediyor.

Son söz olarak, bulunduğumuz noktaya gelene kadarki yol haritasını, gelecek ön görüleri ile anahtar teslim ve çizgi ötesi zanaatı masaya yatırdığımızda, Reznor ve Ross ortak markasını önümüzdeki dönem için de birçok ödül gecesinde anmaya şimdiden hazırlıklı olmalıyız.

Kapak fotoğrafı: Corinne Schiavone

tr_TRTurkish