Zerrin Oktay, Merih Günay’ın son kitabı “Gezinti”yi yazdı

Merih Günay’ın uzun zamandır beklediğim ve Elfene Dünya Yayıncılık’tan çıkan yeni kitabını birkaç hafta önce okudum. Değerlendirmek için yine de bir süredir beklemede tuttum kalemimi. Nedenine gelince… Açıkçası ne yazacağımı bilemedim ilk başta ama mutlaka birkaç satır yazmak istiyordum, o itkiyi hissediyordum, hem de çok yoğun bir biçimde. Kullanmaktan vazgeçmediği eril dil hakkındaki düşüncelerimin de etkisinde kalmış olabilirim. Ne ki sessizliğimin tek nedeni bu olamazdı. Eril dile yıllardır alışkınım ben. Kimi zaman tükenmez kalemle altını çizip yanına ‘hürmetlerimi’ bildiren notlar düşüyorum. Neyse, anlatmak istediğim konu bu değil elbette.

Yıllar önce Leo Buscaglia’nın ‘Sevgi Öyküleri’ adında bir kitabını almıştım. Aslında o kitabı seçmemin iki nedeni vardı. Birincisi, daha önce Buscaglia’nın hiçbir kitabını okumamış ve merak ediyordum. İkinci nedenimse özellikle seçtiğim o kitabıyla ilgiliydi. Gerek kapağında, gerek iç sayfalarında sanki çiçekli pazenden biyeleri varmış gibi süslemelerle bezenmişti tüm kitap. Bana çok ama çok ‘cici’ geldiği için almıştım onu. Uzun zaman okumaya bile kıyamamıştım. Buna karşın sık sık kitaplıktan çıkarıp açıyor, güzelim süslemelerini hayranlıkla inceliyor ve tekrar kitaplığa geri kaldırıyordum. Derken günün birinde okumaya başladım. İlk birkaç öykü gerçekten de sevgi yüklü ve hiçbir şeyin ters gitmediği, herkesin herkesi coşkun bir sevgiyle kucakladığı türde içeriklerle doluydu. Sanki televizyonda yayınlanan, şu aile kanallarına özel dizi filmler tadındaydı. Sonuç olarak sevginin bu kadarı bana fazla geldi ve kitabın yarısına bile gelemeden elimden bıraktım. Kabul ediyorum, o süslemeleri bugün bile unutabilmiş değilim. Hem zaten kitabı okumaya katlanamamış olsam da onu yıllarca kimselere vermeyip kitaplığımda tuttum.

Merih Günay’ın Gezinti’sine gelince… Tıpkı Buscaglia gibi o da sevgiyi, aslında daha çok da aşkı kaleme almış. Ne ki ortada ne sarı saçlı Semiramis tiplemesi var, ne pala bıyıklı feodal baba, ne belalı, ne eli silahlı kıskanç koca… Ortada engel sayılabilecek kimsecikler yok. Kadın erkeğe, erkek de kadına âşık ve ilişkilerinde ters giden hiçbir şey yok. Diyeceğim o ki, yalansız, dolansız, entrikasız, her şeyin iyi gittiği ve doludizgin aşkı anlatan bir kitap Gezinti.

Aşkı anlatmak, diğer tüm konulardan daha zordur. Örneğin bir anıyı anlatmak, ya da bir davayı, bir acıyı, bir macerayı anlatmak çok daha kolay gelir yazara ama aşk… Hem de “Seni seviyorum.” cümlesi bile başlı başına basmakalıp bir ifadeyken, hiç klişeye düşmeden aşkı anlatmak gerçekten de kolay değil bence.

Kendimi, içinde hiçbir hikâyenin geçmediği bir aşk romanı ile karşı karşıya buldum ve onu bir oturuşta ve ara vermeden okudum. Bu nasıl mümkün olabildi? Çünkü yazar, hikâyelerin değil anların arasında raks etmiş yazarken ve bir okur olarak ben de ona eşlik ettim. Bu nedenle diyebilirim ki Merih Günay, Gezinti ile (dünyada başka bir eşi benzeri var mı bilmiyorum) bir ilke imza atmış olabilir.

Zerrin Oktay

25.11.19

tr_TRTurkish