Sadece bir roman yazmış büyük yazarlar

İsmini edebiyat tarihine yazdırmış yazarların sayısız kitap yazdığı gibi bir düşüncemiz vardır. Ancak bu böyle değil. Öyle yazarlar var ki sadece bir roman yazarak efsane kategorisine girmiştir. İşte onlardan beşi:

Oscar Wilde: Dorian Gray’in Portresi

Oscar Wilde, 19. yüzyılın ikinci yarısın ait İrlandalı bir şair ve oyun yazarıydı. “Ağır ahlaksızlık” suçundan (Wilde eşcinseldi ve eşcinsel davranış o zamanlar yasa dışıydı) mahkum edilene ve erken yaşta ölümüne kadar, kısa süre için de olsa popülerdi. Wilde pek çok deneme, oyun ve kısa öykü yazdı ama roman standartlarına uyan tek eseri Dorian Gray’in Portresi‘ydi.

Ömrünü Portresi ile Değiş Tokuş Eden Bir Adamın Hikayesi

Kitabın başkahramanı olarak okurları, Dorian Gray adlı oldukça yakışıklı ve saygın bir genç karşılıyor. Vaktinin büyük çoğunluğunu aydın ve sanatçı camiası içerisinde geçiren Dorian, bir gün Basil Hallward adlı bir ressam ile karşılaşıyor. Dorian’ın yakışıklılığı karşısında büyülenen Hallward, gönüllü olarak onun portresini çizmek istiyor. Ve portre, Dorian’ın o anki çekici ve masum dış görünümünü tümüyle yansıtması ile herkesin beğenisini topluyor.

Genç ve yakışıklı olduğu kadar eksiksiz bir karaktere de sahip olan Dorian, bu yönleri sayesinde çevresindeki herkesin dikkatini çekiyor. Camiada oldukça popüler olan ve çok sevilen genç adam, haliyle oldukça aktif bir sosyal yaşam sürüyor. Ancak yakın dostlarının etkisiyle gitgide masumiyetini yitirmeye başlıyor. Özellikle Lord Henry ile tanıştıktan sonra onun sözlerinden fazlasıyla etkilenen genç adam, Hedonizm’i benimseyerek hayatını zevk peşinde koşmaya adıyor. Ve tüm hızlı yaşantısına rağmen gençliğini korumaya devam etmesi, Dorian’ın ve elbette yakınlarının da dikkatinden kaçmıyor. Peki, bu durumun nedeni sizce ne olabilir?

Boris Pasternak: Dr. Jivago

Boris Pasternak, Shakespeare çevirileri tartışmalı kabul edilse de Rus okuyucu ve tiyatro seyircisi tarafından hayranlık duyulan bir şair, yazar ve çevirmendi. Ancak o klasikleşmiş, filme adapte edilmiş meşhur romanıyla tanınır: Dr. Zhivago.

Doktor Jivago. 1956’da Sovyetler Birliği tarafından yayımlanması uygun görülmeyen, 1957’de gizlice kaçırıldığı İtalya’da ilk kez yayımlanan ve Pasternak’a 1958 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran kitap, Türkçeye elli yılı aşkın bir süre sonra, ilk kez eksiksiz bir biçimde ve doğrudan Rusçadan çevrildi. Jivago’nun yazdığı şiirlerden oluşan ek bölümle birlikte…

Önüne kattığı herkesi sürükleyen büyük bir ihtilalin ve ölümsüz bir aşkın romanı olan Doktor Jivago, Rus epik romanı geleneğine 20. yüzyılda eklenmiş en önemli halkalardan biri.

Metnin bazı bölümleri Birinci Dünya Savaşı döneminde yazıldı, ancak 700 sayfalık roman 1950’lere kadar tamamlanamadı. Roman, Sovyet Yazarlar Birliği’nin zorunlu kıldığı Sosyalist Gerçekçilik tarzından sapmış ve Ekim Devrimi’ni, Gulag sistemini ve Stalin’in Tasfiyelerini eleştirmişti. Rusya’da basılması imkansızdı. 1957’de İtalya’da yayınlandı. Pasternak, romanın bir İtalyan komünist yayıncı tarafından yayınlanmasının kendisini ihbar edilmekten kurtaracağını umuyordu, ama Sovyet hükümeti takipteydi. 1958 Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddetmesi istendi. Pasternak’ın sağlığı sonraki yıllarda ciddi şekilde bozuldu. Romanın yayınlanmasından üç yıl sonra öldü. Son eserleri şiir koleksiyonlarıdır.

Sylvia Plath: Sırça Fanus

Sylvia Plath, 20. yüzyılın ortalarına denk gelen Amerikalı bir şair ve romancıydı. The Colossus and Other Poems ve Ariel‘de derlenen şiirleri son derece önemlidir ve günah çıkarma şiirinin en iyi örnekleri arasında kabul edilir. Plath hayatı boyunca hem fiziksel hem de zihin sağlığıyla ilgili sorunlarla boğuştu. Eşinin kötü davranışlarına maruz kaldı. Sonunda da, kitabının yayımlanmasından bir ay sonra intihar ederek hayattan ayrıldı.

Sırça Fanus, başkahramanının karakteristik özellikleri ve olay akışı bakımından otobiyografik bir roman olma özelliği taşıyor. Yazarın ana kahramanı olan Esther Greenwood, 19 yaşında New York’a gelerek hayalini kurduğu gibi bir moda dergisinde işe başlıyor. Plath, Esther’i kendi aile yapısı ile birebir aynı koşullarda yetişmiş bir genç kız olarak anlatıyor. Üstelik Esther de edebiyata tutku ile bağlı sanatçı kişiliği ile ön plana çıkıyor.

Şehrin sunduğu avantajlar ile hayatı köklü bir şekilde değişen Esther, yaşadığı hayatın onu zamanla uçurumun kenarına sürüklediğini fark ediyor. Sonrasında içinden çıkılmaz bir bunalıma giren genç kız, üniversite yıllarından itibaren hayatını psikolojik olarak yokuş aşağı bir şekilde sürdürüyor. Esther, bu ilk savrulmadan sonraki yaşamında da kimliğini bulma çabaları, hayatına girip çıkan insanlar, ruhsal tedavi deneyimleri ve intihar girişimleri arasında gidip geliyor. Peki, Esther sonunda kendini yukarı çekebileceği herhangi bir dal bulabilecek mi dersiniz?

Edgar Allan Poe: Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Hikayesi

Edgar Allan Poe, 19. yüzyılın başlarında yaşamış Amerikalı bir yazar ve eleştirmendi. Kuzgun şüphesiz dünyanın en bilinen şiirlerinden biridir ama Poe’yu tek başına tanımlamaya asla yetmedi. Poe aynı zamanda modern polisiye hikâyeyi icat eden kişiydi, kısa hikâyeyi geliştirdi ve hatta Büyük Patlama teorisinin habercisiydi.

Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Hikayesi, Poe’nun kısa öykülerini yazarken mali başarı elde edememesinin ardından yazıldı. Daha uzun çalışmanın mali açıdan daha başarılı olacağını umuyordu. Olumsuz eleştirilerle karşılaşınca kısa öykü formatına geri döndü. Poe başka bir roman yazmaya başladı ancak tefrika edildiği dergiden kovuldu ve bitirmeyi reddetti. Sonuç olarak, Nantucketlı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü, Poe’nun daha uzun formatta çalışmaya çalıştığına dair elimizdeki tek tam örnektir.

Nantucketli Arthur Gordon Pym’in Öyküsü Kitap Açıklaması

Derin bir nefes aldım. Gücümün yettiği kadar hızlı yürüyerek, aşağı çıkan kapıya ulaştım. Merdivenleri çıkıp başımın üstündeki kapağı ittim. Hemen açılacağını düşünüyordum, fakat açılmıyordu. Daha kararlı ve daha güçlü ittim. Kapak kımıldamıyordu bile.

İyice endişelenmeye başladım. Gelirken kapağı kolaylıkla açıp aşağı inmiştik. Acaba kapağın üstüne daha ağır bir şey koyup açılmasını mı engellemişlerdi? Belki de çiviyle sıkı sıkı kapatılmıştı. Boşuna uğraşıyordum. Neden beni buraya kapatmışlardı?

John Kennedy Toole: Alıklar Birliği

Alıklar Birliği’nin kahramanı obur, aksi, tembel, bencil, her şeye karşı, her şeyden hoşnutsuz, toplum düşmanı İgnatius. Annesi mutlaka bir iş bulup çalışması gerektiğini söylüyor, kız arkadaşı cinsel güdülerini serbest bırakırsa bütün sorunlarının çözüleceğini düşünüyor. Ama tamamen eşcinsellerden kurulan ordularla dünyanın barış dolu bir yer olacağını iddia edip bunu gerçekleştirmek üzere eşcinselleri örgütlemeye kalkışmak gibi tuhaf girişimlerin adamı olan İgnatius, onlara ve modern zamanlara inat, geğirerek, yellenerek ve homurdanarak, bıkmadan usanmadan çağının her türlü aşırılığına sövüyor…
John Kennedy Toole’un 1969’daki -henüz otuz iki yaşında, hiçbir kitabı basılmamış bir yazarken- intiharından ancak on bir yıl sonra yayımlanan ve pek çok dile de çevrilen yapıtı Alıklar Birliği, 1981’de Amerika’daki en saygın edebiyat ödüllerinden Pulitzer Roman Ödülü’nü kazandı; böylece ödül ilk kez hayatta olmayan bir yazara verilmiş oldu.

John Kennedy Toole, 20. yüzyılın ortalarında yaşamış bir yazar ve İngilizce profesörüydü. Komedi yazma yeteneği ve New Orleans yerel dilini edinme becerisiyle büyük saygı görmesine rağmen yaşamı boyunca sürekli olarak hiçbir şey yayınlayamadı.

tr_TRTurkish