RHCP, Yeni Albüm, Yeni Anılar

‘Öyle gruplar vardır ki’ diye söze başlamak istedim, bunu yeni albümü ilk dinlediğimde kafaya koymuştum. Bazen klişeler eğlenceli gelebiliyor.

Red Hot Chili Peppers ile ilgili nelerden bahsedilebilir derken herkes her şeyi biliyor olsa gerek diyerek anılarımdan başlamayı seçiyorum. Belki de bu yazıyı okuyacak çoğu kişinin onlarca iyi veya kötü hatırasına müzikleriyle konuk olduklarını düşündüğüm için.

Ekim, Kasım 1991. Yeni kazanmışız pek bilinçli olmasa da İktisat Fakültesi’nde bulmuşuz kendimizi İstanbul Üniversitesi’nin. Beyazıt’ı Eminönü’ye bağlayan binbir çeşit yol hallerini içimize sindiriyoruz. Bir yandan Kemancı köprü altından Sıraselviler’e taşınacakmış. Galata köprü yangını hakkında doğal olarak komplo teorilerimiz uçuşuyor ortalıkta.

Kış baş gösteriyor kampüste, M1 amfisindeyiz, ders arası koca tahtanın yanındaki oldukça devlet dairesi tipi kalorifer modülünün etrafında toplanmış bir avuç kişiyiz.

‘Blood Sugar Sex Magic’ albümü gündemimizde. Hangi şarkı kime göre ne kadar önde, ayıkla pirincin taşını. Bu arada Erol Manisalı derse girecek. Biz albümü konuşuyoruz da başlayacak ders İktisada Giriş.

Gözümün önünden gitmeyen anlardan biri de Kemancı’ya girdiğimde ‘Give it Away’, ‘Blood, Sugar, Sex, Magic’ ve ‘Under The Bridge’ nasıl tınlardı yapının duvarları arasında hâlâ duyar gibiyim. Benim için ‘Breaking The Girl’ün de ayrı bir yeri vardır, o da ayrı.

Her şey tamam birçok iyi ve kült mertebesinde şarkı bir yana da ikinci doğuş meselesi de ayrı bir konudur her zaman.

Doksan dokuz yılı Haziran başı ‘Californication’ albümü çıkıyor. Beyoğlu ölçeğinde yolunuzun düşebileceği neredeyse bütün rock barlarda bu albüm ve saymakla yetiştiremeyeceğim zirvede dans eden parçaları çalmakta. Bense nedense direnir gibi albümü almaya ayak sürüyorum. Belki de her yerde oldukça fazla dinlediğimden olsa gerek,bilinmez ama arşive girecek nasıl olsa.

Ağustos ayı bir akşam işten çıkıyorum ve eve gitmeden önce alıyorum albümü. Başlıyorum döndürmeye neredeyse çoğu parça zihnimde,sinir uçlarımda teyellenmiş olsa da.

O gece hatırlamak bile istemediğimiz malum sarsıntıyı yaşıyoruz. Ne yazık ki anıların böyleleri de var, hayat acımasız. ‘Californication’u ne zaman dinlesem o akşam peşimden ayrılmaz ve anar dururum o gece yitirilen bütün duyguları. Ertesi sabah bambaşka insanlar olduğumuzu hatırlayarak.

Yazıya oldukça yüklü bir hüzün karışmış olsa da ne yazık ki hayatın belli bir yüzdesini, hatta birkaç ölçek fazlasını burukluklar kapsamakta.

Üç yıl kadar sonrası ‘By The Way’ albümüne rast geliyor. Uzun zamandır denk düşmediğimiz bir arkadaş kadrosuyla Amasra’ya gitmeye karar veriyoruz ve yol boyunca Red Hot Chili Peppers dinletisi manzaraya eşlik ediyor.

Geçtiğimiz günlerde yayımlandı yeni albüm ‘The Getaway’. Albüm hakkında birçok fikrim olmasına karşın diyorum ki, karakteristik anlamda ne ararsanız var albümde. ‘Dark Necessities’, ‘We Turn Red’, ‘Go Robot’, ‘This Ticonderoga’, ‘The Hunter’, ‘Sick Love’ ve ‘Dreams of a Samurai’ı dikkatimi ilk çeken parçalar olarak buraya not ediyorum. Bir de iyi midir, kötü müdür bilmem ama şu var ki albümü uzun zamandır dinliyorum hissini veriyor.

‘Anthony Kiedis’, ‘Flea’, ‘Josh Klinghoffer’ ve ‘Chad Smith’den kurulu kadronun ellerinden çıkan albüm yeni hatıralara eşlik edecek mi zaman içinde göreceğiz.

‘Bu kadar anımız ve yaşanmışlığımız var ne de olsa’

Red Hot Chili Peppers – Dark Necessities

Red Hot Chili Peppers – We Turn Red

Red Hot Chili Peppers – The Getaway

tr_TRTurkish