Pera Müzesi, 18. DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri kapsamında “Türkiye Panorama” seçkisine ev sahipliği yapıyor. 14–19 Haziran arasında ücretsiz izlenebilecek program, Türkiye’nin toplumsal hafızasına, kültürel üretimine ve bireysel direnişlerine odaklanan belgeselleri bir araya getiriyor.
Pera Müzesi Film ve Video Programları, bu yıl 18’incisi düzenlenen DOCUMENTARIST İstanbul Belgesel Günleri’ne ev sahipliği yapıyor. Türkiye’den yeni yapım belgesellere odaklanan “Türkiye Panorama” seçkisi, 14–19 Haziran arasında Pera Müzesi Oditoryumu’nda ücretsiz olarak izleyiciyle buluşuyor.
Gösterim programında bu yıl da Türkiye’nin toplumsal hafızasına, bireysel direnişlere, yerel anlatılara ve kültürel sürekliliğe odaklanan filmler yer alıyor. Politik baskılara karşı kültürel üretimi odağına alan belgeseller, kadınların, LGBTİ+ bireylerin, göçmenlerin, işçilerin ve sanatçıların hikâyelerine kulak veriyor.
Kolektif hafızadan direnişe: KuirFest’ten radyoya
Türkiye’nin ilk LGBTİ+ film festivali KuirFest’in 14 yıllık hikâyesini konu alan “Bellekvari: KuirFest’in Sözlü Tarihi”, kültürel bir öz örgütlenme pratiğinin arşivini sunuyor. “Biz Radyoyu Çok Sevdik” ise Türkiye tarihinde kadın radyocuların sesine ve radyo yayıncılığının mücadele tarihine odaklanıyor.
Köklere dönüş: Bellek, göç, aidiyet
“Bazen Hep Birlikte”, Ermeni kimliği, aile hafızası ve dansın iç içe geçtiği bir koreografik anlatı sunarken; “Mardiros’dan Bu Yana” ve “Bir Arkadaşlık Hatırası”, geçmişle hesaplaşmanın kişisel ve tarihsel katmanlarını araştırıyor. “Traugott” ise Nazi Almanyası’ndan Türkiye’ye uzanan bir yaşamı ve bastırılmış kimliğin izini sürüyor.
Kadınların tanıklığı, mücadelesi ve üretimi
Deprem sonrası Antakya’ya kadınların emeği ve dayanışmasıyla bakmayı amaçlayan “Seva”, 2014’te Soma’da doğaya ve hafızaya karşı verilen bir direnişin kolektif üretime dönüşümünü anlatan “Elibirlik: Yırcalı Kadınlar” ve Adana’daki kadınların depresyonla ve salçayla mücadelesini takip eden “Domates Biber Depresyon”, fiziksel olarak ağır olan işlerin insanların ruh dünyalarında yarattığı ağırlığın izini sürüyor.
Sınırlarda yaşam, sürgün, kopuş
Almanya-Türkiye hattında geçen “Sürgün Asla Bitmez”, sınır dışı tehdidi altındaki bir ailenin geçmişle ve gelecekle kurduğu ilişkileri irdeliyor. “Ezda”, Ezidi bir kadının IŞİD’den kurtuluş ve Kanada’da kurmaya çalıştığı yeni hayatı animasyonla aktarıyor. “İris Yürüyüşü”, genç bir trans kadının kamusal ve özel yaşamına yakından bakarak, görünmez olanı görünür kılıyor.
Toplumsal, kültürel ve mekânsal dönüşümler
Cumhuriyet tarihinin ilk Rumca gazetesi olan Apoyevmatini’nin 100 yıllık mirasını anlatan “100: İnsan Apoyevmatini ile Doğar, Apoyevmatini ile Ölür”, göç ve depremi odağına alan “E Blok Daire 5” ve “Bir Garip Rüya Rengi”, evlerin ve ruhların dönüşümünü kişisel anlatılarla iç içe sunuyor. Van’da annesi için butik otel açmaya çalışan bir gencin hikâyesi olan “Kavak Ağacının Gölgesinde” ise toplumsal baskıları sorgulayan mizahi bir bakış içeriyor.
Bu program kapsamındaki tüm gösterimlere katılım ücretsizdir. Rezervasyon alınmamaktadır. Yasal düzenlemeler uyarınca aksi belirtilmediği sürece tüm film gösterimlerimiz 18+ uygulamasına tabidir.
Festivalle ilgili ayrıntılı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Gösterim Programı
14 Haziran Cumartesi
13.30 Bellekvari: KuirFest’in Sözlü Tarihi (70’) *
15.30 100: İnsan Apoyevmatini ile Doğar, Apoyevmatini ile Ölür (16’) *
Mardiros’dan Bu Yana (43’) *
17.30 Kavak Ağacının Gölgesinde (64’)
15 Haziran Pazar
16.00 E Blok Daire 5 (13’) *
Bir Garip Rüya Rengi (70’) *
17 Haziran Salı
15.30 Ezda (14’)
Domates Biber Depresyon (68’) *
17.30 Sürgün Asla Bitmez (99′) *
18 Haziran Çarşamba
15.30 Bir Arkadaşlık Hatırası (16’) *
Seva (54’) *
17.30 Bazen Hep Birlikte (74’) *
19 Haziran Perşembe
15.30 İris Yürüyüşü (21’) *
Biz Radyoyu Çok Sevdik (67’) *
17.30 Elibirlik: Yırcalı Kadınlar (29’) *
Traugott (46’) *
* Film ekibinin katılımıyla
Bellekvari: KuirFest’in Sözlü Tarihi
Yönetmenler: Asya Leman, Sumru Kesik
Türkiye, 2024, 70’, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Belgesel, 2011’den bu yana Ankara’da gerçekleştirilen Türkiye’deki ilk ve tek LGBTİ+ filmleri festivali KuirFest’in kuruluşundan günümüze varan hikâyesine odaklanır. KuirFest’in kurucuları, festivalde emeği geçen gönüllü ve çalışanlarıyla yapılan röportajlarda festivalin 14 yıla yayılan serüvenini, Türkiye’nin politik iklimiyle şekillenen kültür-sanat ortamı anlatılır. Bu izlekte, festivale katkı sunan bireylerin Türkiye’de her yıl gitgide artan LGBTİ+’lara yönelik baskı ve şiddete karşı politik özneler olarak ürettikleri direniş pratiklerinin KuirFest’le beraber nasıl bir örgütlenme biçimine dönüştüğü bu bir aradalığın güçlendiren yönleri ön plana çıkarılarak anlatılır.
KuirFest’in Pembe Hayat Derneği ile kurulan öz örgütlenme bağlantısı, Ankara lubunyasıyla olan bağı ve buradan aldığı kültürel sermayesini, sanat yoluyla örgütlenme pratiği geliştirerek güçlü bir politik söze dönüştürür. 2017 yılından itibaren her yıl uygulanan yasaklara ve ağır sansür engellerine karşı direnişini sürdüren festival Türkiye’de yaşayan ve kültür ve sanat alanına ilgi duyan, bu alanda üretim yapmak isteyen birçok lubunya için alan açar. KuirFest’in, iktidar grupları tarafından varoluşları kriminalize edilen lubunyalara karşı kurumsallaşmış bir nefret üretilmesine rağmen nasıl kendini devam ettirebildiğinin sırları bu belgesel film çalışmasıyla gün yüzüne çıkıyor.
Yüzeydeki baskı ve zorlukların ötesine bakarak, KuirFest’in kuruluş amacına ve direniş pratiğinin temelindeki saf niyete pencere açan belgesel, 13. edisyonuyla gerçekleşen festivalin “Aslına Rücu” temasını merkeze aldı. Aynı zamanda tarihsel bir sürekliliği ve direnişin köklerini hatırlatmayı ve hafızalaştırmayı amaçlıyor. Bellekvari: KuirFest’in Sözlü Tarihi, varlığının yalnızca bir film festivali değil, aynı zamanda bir mücadele alanı olduğunu; geçmiş ve bugün arasındaki bağlantıyı tanıklıkların anlatısıyla kurmaya çalışıyor.
100: İnsan Apoyevmatini ile Doğar, Apoyevmatini ile Ölür
Yönetmen: Melike Çapan
Türkiye, 2024, 16’, DCP, renkli
Türkçe, Yunanca; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Cumhuriyet tarihinin ilk Rumca gazetesi olan Apoyevmatini 100. yaşını kutlar. Hikâye, babadan oğula gazetenin devredilmesiyle başlar. 100 yıllık hikâyede en büyük emeği veren dağıtıcının Beyoğlu sokaklarında gazete dağıtmasıyla devam eder. Gazetenin kuruluş hikâyesini, emek veren eski çalışanları anlatır. Okuyucuları olan Rum toplumu ise gazetenin onların hayatındaki önemini bize söyler. Sınırlı imkânlarla yayınlanan gazete zaman zaman kapanma eşiğine gelse de bu kültürel mirası herkes sahiplenir ve kapanmasına izin vermez. Finalde herkesin Apoyevmatini için iyi dileklerini duyarken bir çocuk görünür. Çocuk vapurda bulduğu Apoyevmatini’yi alır ve okur. Bu çocuk, 100. yaşını dolduran Apoyevmatini’nin geleceği teslimi simgeler.
Yönetmen: Bülent Boral
Türkiye, 2025, 43’, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce Altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
“Mardiros’dan Bu Yana”, Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan Osep Tokat’ın memleketi Bingöl’e yaptığı duygusal yolculuğu konu alan bir belgesel filmdir. Osep Tokat Bingöl’ün Kiğı ilçesine bağlı Zermek köyüne vardığında ilk durağı, dedesi Mardiros Sarkisyan’ın 1889 yılında köy meydanında inşa ettiği çeşme olur. Doğduğu evi aramak için köyde dolaşan Tokat, evi bulamasa da birkaç köylünün yardımıyla harabe halindeki kiliseye ulaşır. Ardından dedesinin ustalık eserlerini ve geçmişin izlerini takip eder.
Mardiros Sarkisyan, bölgede ünlü bir yapı ustasıdır. 1915 öncesinde Zermek’te bir yel değirmeni inşa etmiş; bölgede birçok köprü, çeşme, harman makinası ve çeşitli ev aletleri yapmış biridir. 1915’te başlayan tehcir sırasında Sarkisyan ailesi göçe katılmış, Çarsancak beylerinden Hasan Ağa’nın koruması sayesinde çeşitli yerlerde barınarak sonunda tekrar Zermek’e dönebilmiştir.
“Mardiros’dan Bu Yana” göç, acı, geride kalanlar ve memleket özlemine dair bir belgeseldir.
Kavak Ağacının Gölgesinde
Yönetmen: Kenan Diler
Türkiye, 2025, 64’, DCP, renkli
Türkçe, Kürtçe; Türkçe ve İngilizce altyazılı
Davranışları ve marjinal görünümü ile hem meczup gibi görünen hem de bir dervişi andıran Mikail; yaşadığı bölgenin ve ailesinin ataerkil, aşiretçi, katı geleneksel yapısından kendini soyutlama istenciyle sıradışı bir kafe işletmektedir. 14 yaşından beri babasının ikinci eşi olan ve ataerkil yapıda zulüm gören annesine, bütün çektiklerini unutturacak bir hayat yaşatmak amacıyla Van Gölü kenarında annesi için bir butik otel açmaya niyetlenir.
Yönetmen: Çağla Gillis
Avusturya, Türkiye, 2024, 13’, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Çağla, üniversite için Avusturya’ya taşınır ve geçici bir yurt odasında yalnızlıkla yüzleşir. İstanbul’daki ailesi ise deprem riski sebebiyle yıkılan ve yıllardır inşaatı bitmeyen evlerinin yarattığı iç sıkıntısı ve belirsizlikle mücadele eder. Çevrimiçi sohbetlerde, bitmeyen uzun bekleyişin, özlemin, gündelik hayatın izleri görünür. Bu soğuk, ruhsuz mekanlarda zaman bulanıklaşır, anılar birer sese dönüşür.
Yönetmen: Yasemin Akıncı
Fransa, Türkiye, 2024, 70, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Emekli bir mimar olan Ertil, vaktini Türkiye’nin olası modernleşme hayallerinin izinde 3D projeler tasarlayarak geçirir. Dışarıda ise İstanbul tarihi üst üste ve adeta sonsuz katmanlarıyla etrafını inşa etmektedir. Ertil bir gün oturduğu binanın depreme karşı dayanıksız olduğu için yıkılacağı haberini alır. Belgesel, hayal alemi ile gerçek arasındaki uçurumu giderek derinleşen Ertil’in yeni dünya içindeki yerini konu alıyor.
Ezda
Yönetmen: Halime Aktürk
Kanada, 2024, 14’, DCP, renkli
Kürtçe; Türkçe, İngilizce altyazılı
“Ezda”, IŞİD’in Ezidi toplumuna karşı soykırımından sağ kurtulan genç bir annenin hikâyesini anlatıyor. IŞİD, Koço kasabasını ele geçirdiğinde aralarında yaşlı kadınların da olduğu yüzlerce insanı korkunç bir şekilde katletti. Eşi ve ailesinden birçok kişi katledilirken Besime, çocuklarıyla birlikte esir alınarak köle pazarlarında satıldı.
“Ezda”, Besime’nin hikâyesini kendi sözleriyle anlatmasına olanak tanıyor; animasyon kullanarak IŞİD’in elinde karşılaştığı dehşeti ve güvenliğe giden uzun yolculuğunu canlandırıyor. Kanada’da bir bodrum katında yaşayan Besime ve çocukları, fazla güneş ışığı almayan bu evde her gün IŞİD tünellerinde yaşamaya zorlandığı anların gölgesinde yaşıyor. “Ezda”, etrafını kaybettiği sevdiklerinin fotoğraflarıyla saran Besime’nin, yaşadığı travmaları ve Kanada’daki yaşamını izleyiciyle buluşturuyor.
Yönetmen: Aybüke Avcı
Türkiye, 2024, 68’, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Adana’nın Çetirevli köyündeki domatesler, biberler ve diğer tüm bitkiler ilaçlarla ayakta durmaktadır. Tıpkı köyün yarısını oluşturan teşhisli depresyon hastaları gibi. Köyün geçim kaynağı olan biber salçası yapımı hasat, ayıklama ve öğütme gibi birçok aşamadan geçerken, fiziksel olarak ağır olan işlerin insanların ruh dünyalarında yarattığı ağırlık da giderek artar.
Biber hasadına denk gelen bir yaz mevsiminde çocukluğunun yaz anılarının izini süren yönetmen, “depresyondayken biber salçası nasıl yapılır?” sorusunun peşine düşer. Kamera, depresyon hastası dayısı Mehmet, eşi Nezihe ve onlarla aynı evde yaşayan ve yine depresyon hastası olan büyük dayısı Yakup’u takip eder.
Yönetmen: Bahar Bektaş
Almanya, 2024, 99’, DCP, renkli
Türkçe, Almanca; Türkçe, İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Bahar’ın kardeşi Taner Almanya’da hapistedir ve Türkiye’ye sınır dışı edilmek üzeredir. Bahar, kardeşinin sınır dışı edilmesini beklerken kamerayı aile üyelerine doğru tutar. Sakin ve hassas görüntülerle, ailenin köklerinden koparılma ve Almanya ile Türkiye arasında yeni başlangıçların duygusal ve coğrafi dünyalarını keşfeder. Bu filmle Bahar, iki ülke ve arada kalmışlık hissi arasında sıkışmışken ailesi için bir toprak talep eder.
Anne babası Yıldız ve Mustafa ile kardeşleri Taner ve Onur ile yaptığı konuşmalarda geçmişe doğru acı dolu bir yolculuğa çıkar. Türkiye’deki Alevi-Kürt aileye yönelik siyasi zulüm, 1989’da Avrupa’ya kaçış, birkaç ırkçı saldırı, depresyon ve ebeveynlerin aşırı yüklenmesi – bunların hepsi çocukları etkiledi ve bunlarla farklı şekillerde başa çıktılar. Taner’in Türkiye’deki kaderinin belirsizliği, sürgündeki bir aile olarak yaşadıkları hayat deneyimlerinin bir yansımasıdır. Geçmişin ve mevcudiyetin çarpıtılması ve farklı coğrafyalar, izleyiciyi sürgünün özelliklerinden biri olan zaman ve mekânda yönelimi kaybetmekle karşı karşıya getirir.
Yönetmen: Baran İsmail Ulaş
Estonya, Türkiye, 2024, 16’, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Estonya’da yaşayan film öğrencisi, aile evine dönerek varoluşunun özünü keşfetmeye çalışır. Ebeveynlerinin karmaşık geçmişi içinde, tercihlerinin ve kimliğinin ipuçlarını bulmayı umar. Karakter, ailesinin geçmişine daldıkça, belgesel ebeveynlerin yakın geçmişin yankılarıyla yüzleştikleri ve sevgi sayesinde nasıl ayakta kaldıklarıyla ilgili bir hikâyeye dönüşür. Film bizi öz keşfin derinliklerine götürürken ve bazen en uzaklarda aradığımız cevapların en yakınımızda olduğunu hatırlamamızı sağlar.
Seva
Yönetmen: Nesime Karateke
Türkiye, 2025, 54’, DCP, renkli
Türkçe, Arapça; Türkçe, İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Belgesel; belirsizlik, boşluk, yas, filizlenme ve iyileşme kavramları etrafında deprem sonrası Antakya’ya bir bakış sunar. Odağına kadınları, çocukları, gençleri alarak sanat, üretim ve dayanışma ile yaşamı yeniden filizlendirmek için emek verenlerin yolculuklarına tanıklık eder.
Bazen Hep Birlikte
Yönetmen: Didem Pekün
Türkiye, 2024, 74′, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
Bir dans belgeseli olan “Bazen Hep Birlikte”, İstanbullu dansçı Mihran Tomasyan’ı Ermeni ailesinin tarihi ve kimliği üzerinden kurulan bir anlatımla, arşivlerle örülü, kolektif olarak doğaçlanmış bir koreografi ve çağdaş İstanbul’un kaosunda takip ediyor.
“Bazen Hep Birlikte” İstanbul’da hayata Mihran’ın hikâyesiyle bakıyor; Fransa’da dans ettiği zamanlarla ve aile hayatından Ermeni anneannesinin Türkiye Cumhuriyeti’nin dönüşümüne tanıklığı ve merhum Hrant Dink’le aile yemeği gibi kesitlerle. Bu, hayata olumlama yoluyla bakmanın, evrensel bir iyimserliğin, beraber dans etmekten ve farklı yaşamaktan geçen bir topluluk anlayışının öyküsü.
İris Yürüyüşü
Yönetmen: Burcu Güler
Türkiye, 2024, 21′, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
“İris Yürüyüşü”, İstanbul’da yaşayan genç bir trans kadın aktivist olan İris’in yaşamına ve mücadelesine yakından bakan 20 dakikalık bir belgesel film. Yaklaşık bir buçuk yıl süren çekimler boyunca film, İris’in kamusal alandaki aktivizminden özel hayatındaki kırılganlıklarına kadar uzanan geniş bir yelpazeyi samimi bir dille gözler önüne seriyor. Protestolardan basın açıklamalarına, kişisel mücadelelerinden toplumsal dışlanmışlığına kadar birçok anı, sade ama etkileyici bir yaklaşımla izleyiciyle buluşturuyor.
Yönetmen, aynı zamanda filmin yapımcısı, görüntü yönetmeni ve kurgucusu olarak, tek başına üstlendiği bu projede İris’in dünyasına derin bir empatiyle yaklaşıyor. Kamera, yalnızca bir kayıt aracı değil; aynı zamanda İris’in gözünden dünyayı görmemizi sağlayan bir geçit haline geliyor.
“İris Yürüyüşü”, bir bireyin öyküsünü anlatırken, aynı zamanda Türkiye’de trans bireylerin karşı karşıya kaldığı sistematik baskıyı ve yok sayılmayı da görünür kılıyor. Film, İris’in sesiyle şekillenen bir direniş alanı, bir ifade özgürlüğü çağrısı ve insan haklarına dair güçlü bir hatırlatma niteliği taşıyor.
Biz Radyoyu Çok Sevdik
Yönetmenler: Nazan Haydari, Özden Cankaya, Cem Hakverdi
Türkiye, 2024, 67′, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
“Biz Radyoyu Çok Sevdik”, radyo yayıncılığını bir mücadele alanı olarak tanımlayarak hikâyesini 1970’lerde radyo yayıncısı olarak çalışmış olan kadınların deneyimleri ve sesleri üzerine inşa ediyor. Belgeselin çıkış noktası “Türkiye Tarihinde Kadın Radyocular” başlıklı sözlü tarih projesidir.
Yönetmenler: Ezgi Öz, Özge Ertem, Özge Özgüner
Türkiye, 2025, 29′, DCP, renkli
Türkçe; İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
“Elibirlik”, direnişin içinden filizlenen kolektif bir yaşam hikâyesi.
2014 yılında, Yırcalılar; köylerini, zeytin ağaçlarını korumak için aylarca mücadele ettiler. 6.000’in üzerinde zeytin ağacı, Soma’da ikinci bir termik santral inşası için bir gecede kökünden kesildi. Sonunda santral yapılamadı ama ağaçlar yok edildi. Bu yıkım, sadece doğayı değil, köy halkının hafızasını, geçim kaynağını ve yaşamla kurduğu bağı da hedef aldı.
“Elibirlik”, bu yıkıma karşı doğan direnişin, direnişten üretime evrilen bir kolektif yaşam hikâyesinin izini sürüyor. Direnişin ön saflarında yer alan kadınlar, kesilen zeytin ağaçlarının ardından bir kooperatif kurarak Yırca Hanımeli Sabunevi’ni hayata geçirdi. “Kömürün isi değil, sabunun misi” diyerek sabun ve mum üretmeye başladılar. Ellerindeki sınırlı imkânlarla, dayanışmayı büyüterek bir yaşam alanı kurdular.
Belgesel, bu dönüşümün on yıl sonrasına odaklanıyor. Yırcalı kadınların yeniden diktiği zeytin ağaçları 2024 yılında ilk meyvesini verdi. Köyde düzenlenen ilk Zeytin Şenliği ile, geçmişin yaraları toprağın bereketiyle buluştu. Belgesel, arşiv görüntüleri aracılığıyla direniş günlerine dönerken; bugünün üretim süreçleri, Sabunevi’nin hikâyesi, kadınların birlikte gerçekleştirdiği kolektif hikâye hasadı ve şenliğin coşkusu ile zaman içinde bir hafıza inşa ediyor.
“Elibirlik”, sadece doğa talanına karşı bir duruşun değil; aynı zamanda kadın emeğinin, dayanışmanın ve birlikte iyileşmenin hikâyesidir. Toprağın belleğiyle, kadınların ellerinin sabırla büyüttüğü yeni yaşam arasında bir köprü kurar. Yıkımdan umuda, yasın içinden dayanışmaya uzanan bu yolculuk hem yerel hem evrensel bir direnç öyküsüdür.
Yönetmen: Dirk Schäfer
Almanya, Türkiye, 2024, 46′, DCP, renkli
Almanca; Türkçe, İngilizce altyazılı
Film ekibinin katılımıyla gerçekleşecektir.
1934’te Nazi Almanyası’ndan kaçıp İstanbul’da yeni bir hayata başlayan ve efsanevi bir öğretmen olan bir adamın portresi: Hayatı boyunca şiddetli depresyondan mustarip olan Traugott Fuchs, geride eşsiz ve aşırı bir miras bıraktı. Yüzlerce resim, binlerce çizim, şiir, günlük ve aralarında dünyaca ünlü şair ve yazar Hermann Hesse’nin de bulunduğu kapsamlı bir mektup koleksiyonu, ölümünden önce hastaneye kaldırıldıktan sonra dairesinde bulundu. Çöpe atılmak üzereyken yakın arkadaşları tarafından kurtarıldılar ve sonunda eşcinsel kimliğini benimsemeye çalışan büyüleyici bir adama ışık tutmuş oldular.