Martha Wainwright, Beslenmek, Şarkıcılık ve İyileştiricilik. “Goodnight City”

Yaşamlarımızın içine nüfuz eden müstesna sesler vardır. İyi ki de vardır bu isimler. Bir kısmı günaşırı rutinimizde olmasalar dahi yine de aklımızın bir köşesinde ilk duyduğumuz andaki tazeliklerini korurlar. Hatta bazı gereklilik zamanlarında imdada yetişmek gibi bir yönleri vardır. Ses tonlarını ve vurgularındaki farklılıkları âdeta o an olması gereken yere yetiştirip panzehir etkisi yaratmakta üzerlerine yoktur.

Benim için bu karakteristik isimlerin bir köşesinde Martha Wainwright yer alır. Bunu yaparken de kardeşi Rufus ile birlikte yerine getirirler çoğu zaman bu iyileştirici özelliklerini.

“Wainwright” ailesinden de söz etmek gerek tabii. Bütün o büyük klişeyi omuzlarında taşıyacak kadar müzisyen bir aile. Baba Loudon Wainwright III folk şarkıcısı ve bestecisi, anneleri şarkıcı, söz ve şarkı yazarı Kate McGarrigle. Durum böyle olunca da Martha ve Rufus için beslendikleri kaynağı çok uzaklarda arama gereği duymadıklarını tahmin etmek zor değil. Montreal müzisyen çevreleri, dolayısıyla da Leonard Cohen ile ailecek süren bir hukukları var.

Buradan konuyu Martha Wainwright özeline getirecek olursak içinde birçok katmanı barındıran, üzerine önemle eğilinmesi gereken bir kişilik. Kişilik demişken, ağzı iyi laf yapan, sokak ağzı ve argonun çok yakıştığı kadınlardan. Belki çoğu şarkısındaki beat kuşağı izlerinin sebeplerinden biri de budur. Ne de olsa sokakta hayat var.

Üstesinden geldiği tarzlar ve geniş ses derinliği bayan Wainwright’ı her daim ayrı bir yere koymamızı icap ettirmiştir. Joni Mitchell’den dolayısıyla yetmişler atmosferinden hisler tatmak mümkünken Edith Piaf chansonlarında gezinip kendi süzgecinden geçirdiği punk ataklara da tanık oluruz. Bunların yanında emin olunacak bir şey varsa o da şarkıcılığın ve duygu aktarımının nasıl yapılmasıyla ilgili ders niteliğindeki performanslarıdır.

Yeni albüm “Goodnight City”, işte tüm bu ahenge şahit olunabilecek bir bütün. Hayatın acı bir tesadüfü ki albümün yayımlandığı gün Leonard Cohen’in yaşama veda etmiş olması. Aralarındaki bağ düşünüldüğünde bunun nasıl bir burukluk olduğunu tahmin etmek zor değil.

“Goodnight City” diğer albümlerinde olduğu gibi Martha Wainwright’ın tüm renkliliğini de yansıtıyor.

Açılışı yapan “Around The World” ve “Franci”yi dinlerken yetmişler folk kişiliğinin albüme yansıdığı anlara eşlik ediyoruz. “Traveller” adı gibi bir yol şarkısı, virajlı ve güzel manzaralar içeriyor.

“Look In To My Eyes” albümün karanlık yüzünden örnekler sunarken Fransızca sözlerin belirdiği anlar ve nefeslilerin işin içine girdiği bölümler parçanın atmosferini yükseğe çekiyor.

“Before the Children Came Along” bestenin narin güzelliğinin yanında şarkıcılık seviyesine şapka çıkarılacak enfes bir şarkı. “Window” hakkında söylenecek ilk özellik etki dozu olacaktır ki parça birkaç kez dinlemeden geçilemeyecek türden.

“Piano Music”, “Francis” ve “One of Us” dinleyiciyi enfes bir piano dinletisine ortak ediyorlar. “So Down”daki serseri punk tavrını aldıktan sonra “Alexandria”nın şeytan tüyüne kapılmamak ne mümkün. “Take The Reins” ise albümün deneysel karakterini solukladığımız bir diğer parça.

Albümün ardından işin şarkıcılık boyutu üzerine düşünmemizi sağlayacak bazı verilere de ulaşmış oluyoruz. Ele alınan besteleri sahiplenip kişiselleştirirken yorumcu kimliğiyle kendinden birçok şey katabilmek gibi.

Etrafında neler döndüğüne vakıf olurken bir o kadar da bunların içinden kendine seçtiği bir dünya oluşturabilmek gibi. İkinci bir evren yaratabilmek bir başka deyişle. Ortaya başka bir dil koyabilmek. Tıpkı önceki nesillerin bizlere aktarmaya çalıştıkları gibi. Sanat genlerinin taşınabilmesine imkân tanıyabilecek kılcal damarları canlı tutarken onları besleyecek bakış açılarını ayakta tutabilmek gibi.

Sonuç itibarıyla neyle besleniyorsak o değil miyiz?

Martha Wainwright yeni albümüyle birlikte beslenmek için iyi bir seçenek sunuyor.

Şimdiden afiyet olsun.

tr_TRTurkish