James, Yeni Albüme Kulak Kabartmakta Fayda Var

‘Adalarda trend’ diye bir slogan vardı bir aralar. Dönemin Kent Fm ve malum Kaybedenler Kulübü takipçileri anında anımsayacaklardır. Konu o yörelere ve Britanya çıkışlı müzik işlerine geldiğinde hâlâ kafamda çınlar.

En başta şunu söylemek isterim ki bu ‘Tim Booth’ değişik bir kişilik. Bunu söylerken sadece yaptığı müzik ekseninde dönmüyorum. Sahne performanslarında da bir o kadar kendine özgü seyredilesi bir çizgi sergilemeyi ihmal etmez. Ses rengini ve kullanma tekniğini takdir eder dururum uzun zamanlardır. Hani, sahnede kendim oluyorum diye klişe bir söylem vardır ya, bir nevi öyle bir durum.

‘James’in ilk dinlediğim albümü ‘Laid’ olmuştu ve bilenler nasıl bir tecrübe olduğunu anında anımsayacaklardır. Şarkıların akustik yapılarından, melodik zenginliklerine hatta bazen neredeyse bir şiir okumasına eşlik edecek kadar birlikte yürüyen vokal enstrüman akışlarına kadar. Bas gitara takılıp şarkı sonuna kadar sadece o takipte kaldığınız şarkılar, vesaire. Gayet önemli bir albümdür sonuç itibariyle.

‘James’in tüm müzik kariyerini gözden geçirirken genel kabul gören bir Brit frekansında olmadıklarını da düşünürüm. Seksenlerin ikinci yarısında başlasalarda masaya yumruklarını vurdukları dönem doksanlardır aslında.

Doksanlar deyince bir de ‘Madrid Bar’ gelir ki aklıma bu konuda yer alması gerekiyor bence. O dönemlerde adeta ikinci adresim gibiydi dersem abartmış olmam. Arayıp da ulaşamayanlar beni orada bulabilirdi mesela.

Saatlerce sinema, müzik; yazar, çizerdik. Konuşurduk da konuşurduk. Çözümlemeler, saptamalar. Çoğugeceler kapanışa kadar sohbet esirgenmezdi. Yetmeyip muhabbetlerin evlere taşındığı olurdu. ‘Tim Booth’un ‘Angelo Badalamenti’ ile yaptıkları ‘Booth and The Bad Angel’ albümünü Engin’den alıp kasede kaydetmiştim. O da ne albümdür ama.

‘Sit Down’, ‘Waltzing Along’, ‘Say Something’, ‘Born of Frustration’,‘Tomorrow’, ‘Destiny Calling’, ‘Laid’, ‘Out to Get You’,‘Sometimes’, ‘Ring The Bells’, ‘She’s a Star’ döner dururdu mekanın o ufak metre karelerinde, duvarlar arasındaki uçsuz bucaksız sohbetlerin arkasında.

İkibinlere demirlediğimizde sadece iki albümle yetindiler. 2001’de “Getting Away with It (All Messed Up)” parçası çaldı durdu. 2010 sonrası kısmen elektronik unsurlarada yer vermeye başladılar ki seveni vardır, hoşlanmayanı vardır. Ben tam arasında bir yerlerde durmayı tercih edenlerden oldum.

Yeni albüm ‘Girl At The End Of The World’e geldiğimizde son dönem işlerin çizgisinden ilerledikleri söylenebilir. Erken zaman örneklerine döneceklerini düşünmüyordum tabii fakat yine de o dönem parçalarının yeri bir ayrı.

Zihnin bir yanına saplanan bas gitar yürüyüşüyle başlayan açılış parçası ‘Bitch’, her türlü dinlenilirliği olan ‘Nothing But Love’, ‘Feet Of Clay’ ve ‘Girl At The End Of The World’ albümden favorilerim arasına girenlerden. Seçtiklerimi dinlediğinizde sanırım ‘James’in sevdiğim yönü hakkında düşüncem de ortaya çıkacak.

Ne olursa olsun kendi özgün felsefesini oluşturan, bunu söylemleriyle ve duruşlarıyla hayata geçirmeyi başaran ya da en azından deneyen her oluşumun zaman içinde kendi özel kitlesini oluşturup belli bir saygı karşılığına ulaşacağını düşünürüm.

‘James’ de bunu hayata geçirebilen ve farklı bir platformda değerlendirilmesi gereken işlere imza atmış gruplardan biridir.

Ve her zaman kulak kabartmakta fayda vardır.

James – Nothing But Love

James – “Girl At The End Of The World”

James – “To My Surprise”

tr_TRTurkish