Jack London’dan Hayatın Kavgasına Dair Öyküler “Meksikalı”

Jack London her ne kadar daha çok romanlarıyla tanınsa da onun asıl ustalığını sergilediği edebî tür hikâyedir. Yaşamı boyunca iki yüze yakın hikâye kaleme alan London, yaşadığı dönemin toplumsal karmaşalarına duyarsız kalmamış ve tıpkı romanları gibi hikâyelerinde de bu meselelere eğilmiştir. Kapitalist sistemin acımasızca palazlandığı 20. yüzyıl başlarında, benimsediği siyasi görüşler doğrultusunda, bireyin sınıfsal kavgasını, toplumsal olayları ve insan-sistem çelişkisini anlattığı hikâyelerinde trajik ama bir yandan da destansı bir ton tutturmuştur. 12 hikâyesinin yer aldığı Meksikalı’da bu tarz hikâyeleri öne çıkmaktadır.

Seçkide yer alan hikâyelerin bir kısmı da insan-doğa çekişmesini ve Jack London’ın birçok başka eserinde izini sürdüğümüz deniz tutkusunu çıkarıyor karşımıza. Her biri öykü sanatının seçkin örneklerinden kabul edilen ve Şemsa Yeğin’in yetkin Türkçesiyle okurla buluşan öykülerin üçü dilimize ilk kez çevrildi.

Dövüş kurallarından eser yoktu bu oyunda. Boks değil, bir cinayet gerçekleştiriliyordu. Danny, arenada vahşet gösterisindeymiş gibi elinden gelen tüm gaddarlığıyla saldırıyordu. Seyircilerin heyecan ve taraf tutmaları öyle bir noktaya gelmişti ki Meksikalı’nın hâlâ ayakta olduğunu görmüyorlardı. Rivera’yı unutmuşlardı. Danny saldırdıkça Rivera ufalıyor, kayboluyordu. Bu iki- üç dakika böyle devam etti. Birden ayrıldılar ve Meksikalı göründü. Dudağı patlamıştı, burnu kanıyordu. Sırtının iplere çarptığı yerlerinden kanlar sızıyordu. Ama göğsünün soluk soluğa kalkıp inmediğini, gözlerinin her zamanki gibi soğuk bir biçimde parladığını fark edemediler. Antrenman ringlerinde ihtiraslı şampiyonların bu vahşice saldırışlarına az mı karşı koymuştu. Onun üzerinde az mı öldürücü vuruş atakları denenmişti. Seferi yarım dolardan, haftada on beş dolara kadar bunlara dayanmasını öğrenmişti. O, zor bir okulda, zor bir öğrenim yapmıştı.”

tr_TRTurkish