126
Views

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye göz atabilirsiniz: 

Sen Diye Biri

Yazar: Selim İleri

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

Cüneyt Arkın ünlü bir sinema oyuncusu, Selim İleri düşlerinin peşinde, genç bir öykücü. Atıf Yılmaz’ın filminde çarpışırlar. “Neden yalnız oturuyorsunuz?” Serüvenli bir arkadaşlık başlar, sonra araya uzun “yaşam sarartısı” girer.

Elli yıl sonra Cüneyt Arkın televizyondan seslenir: “Selim’i arıyorum.” Bu çağrı Selim İleri’ye ulaşır ulaşmaz uzun yıllar küskünlüğe ve unutuşa bırakılmış bir arkadaşlığın kıvılcımı ikinci kez ateşlenir.
Selim İleri, Sen Diye Biri’ne roman yerine “sayıklamalar” demek istedi. Keskin, acımsı, acımasız içe bakışlar ve yinelemelerle gelen sayıklamalar, Selim’i ve Cüneyt’i buluşturan Günahsızlar filminin çekimlerine, 1971’e uzanıyor. Parlayan iki yıldızın giderek birbirlerine yakınlaşmaları, bu yakınlaşmaya harç olan edebiyat, sinema ve İstanbul mekânları ustalıkla yerlerini alıyor Sen Diye Biri’nde.

Selim İleri bu eseriyle okurlarına veda ederken son bir kez daha hatırlıyor/hatırlatıyor insanlarını.
Öleceğini pek düşünmemiştim. Hele yeniden konuşmaya başladıktan sonra… Sonra akşam haberlerinde birçok kanalda birinci haberdi: Cüneyt Arkın… Öyle baktım, donuk, kaskatı. Yarın sökün edecekti anılar.
Artık her gün anılar. Bir süre böyle sürer, sonra geçer diyordum. Yazmak falan aklımın ucundan geçmiyordu.

Yazılacak ne vardı zaten? 12 Mart’ın insanları astığı gece! Camdan çıkışımız? Daha dingin şeyler; çiçekçi çocuğun sergisini yıkıp geçişimiz… Sabaha karşı tezgâhtan yeşil erik çalışımız… O hep dargın ama bağışlayıcı bakışın!

Birden oraya, ayrılığa, sonsuz ayrılığa…

Oyunların Oyuncusu – Bilimkurgu Klasikleri

Yazar: Lain M. Banks

Çevirmen: Doğa Özışık

Yayınevi: İthaki Yayınları

“Banks, yalnızca yeni dünyalar hayal etmekle kalmaz, aynı zamanda yaşadığımız dünyayı bilimkurgu edebiyatında çok az kişinin yapabileceği bir şekilde eleştirir.”
Margaret Atwood

“Iain M. Banks’in Kültür romanları, benim için heyecan verici ve entelektüel açıdan zorlayıcı bir gelecek keşfi. Gelişmiş teknolojinin olanakları ve bunun toplum üzerindeki etkileri konusunda benzersiz bir bakış açısı sunuyorlar.” Arthur C. Clarke

“OKUYACAĞINIZ, SIRF BİR OYUN OYNAMAK İÇİN UZUN SÜRELİĞINE ÇOK UZAKLARA GİTMİŞ BİR ADAMIN HİKÂYESİ.”
Hem spekülatif kurgu hem de anaakım edebiyat sahasında eserler veren Iain M. Banks, ütopyacı bilimkurguyu Kültür Serisi kitaplarıyla devasa bir oyun sahnesine taşısa da ideolojilerle ilgili derdini, tarihsel bakış açısını asla kaybetmedi. Her ne kadar kariyerindeki ilk büyük çıkışını 1984 yılında yayımlanan Eşekarısı Fabrikası adlı kitabıyla yakalasa da döneminin en önemli yazarlarından biri olmasını sağlayan eserleri bilimkurgularıydı. Oyunların Oyuncusu ise Banks’in Kültür evrenindeki en eğlenceli ve en sevilen romanı.

Kültür’ün efsanevi oyuncusu Jernau Morat Gurgeh, her şeyin mümkün sayıldığı bir ütopyada anlam arayışından vazgeçmiş, can sıkıntısıyla boğuşan bir dâhiydi. Acımasız Azad İmparatorluğu’ndan gelen teklifse onun için bir kurtuluş vaadi gibiydi: Medeniyetin kaderini belirleyen Azad oyununa katılmak.

Azad, yalnızca bir strateji oyunundan ibaret değildi; imparatorluğun acımasız, cinsiyetçi ve hiyerarşik düzeninin ta kendisiydi. Oyunda başarı statüyü meşrulaştırırdı; yenilgi ise ölüm demekti. Gurgeh, bu arenada sadece rakipleriyle değil, bir varoluş biçiminin bizzat kendisiyle yüzleşecekti. Üstelik bu ölümcül oyunda yalnızca bir “oyuncu” değildi, farkında olmadan başka bir felsefenin silahı hâline gelecekti. Zaferin bedelinin koca bir medeniyete mal olacağı nihai oyundu bu.

Onu Sevdiğim Zamanlar

Yazar: Kemal Varol

Yayınevi: Doğan Kitap

azı aşklar unutarak değil, hatırlayarak biterdi belki de.

Zamanın bir tavuğun gagasında aktığı Arkanya, “yazmasaydım büyüyemezdim” diyen çocuklar, bir annenin kucağında hazla ve ölümle geçen çağlar, gırnatanın ezgisiyle durulan halaylar, fısıltıyla söylenen şarkılar, geceyi delip geçen kurşunlar, duvara asılı ölü fotoğrafları, havaya savrulan beyaz tülbentler ve kuruyan bir çiçeğin sessizliği…

Arkanya ile Paris arasında mekik dokuyan Onu Sevdiğim Zamanlar, aşka, barışa, yersiz yurtsuzluğa ve hatırlamanın acısına dokunaklı bir ağıt. Sesini sınırların olmadığı ve insanın insana merhem olduğu bir yerden yükseltiyor: Ey insan, neredesin?

Romanları pek çok dile çevrilen, sinemaya uyarlanan, ödüller alan Kemal Varol, edebi coğrafyasını Paris-Arkanya hattına taşıdığı, iç içe geçen iki hikâyeyle ilerleyen bu romanda insanları ayıran değil, ortaklaştıran yaraları; suskunluğu sınırsızlığa dönüştüren büyülü bir aşkı olağanüstü bir dille anlatıyor.

Onu Sevdiğim Zamanlar insanlığın eksik şarkısını yeniden hatırlatan eşsiz bir roman.

Acının Tarihi: Duyum Duygu ve Deneyim

Yazar: Rob Boddice

Çevirmen: Akın Sarı

Yayınevi: Ayrıntı Yayınları

Ağrı hakkındaki bilgimiz nasıl üretilir, geliştirilir ve yayılır? Tıp tarihi, bilmenin tarihi olduğu kadar bilgiyi üretme ve yeniden üretme, biyopolitik ve biyokültürel bir müdahaledir de. Ancak Boddice, modern tıbbı sorgulamakla birlikte, hurafelere pabuç bırakmadan, bilimin içinden yanıtlar üretir. Plasebo ve özellikle COVID-19 bağlamında nosebo etkisinin, güncel ve tarihsel arka planını, bilimsel literatürü serimleyerek tartışır.
Peki ağrıyla ilgili farklı biyolojik hassasiyet söylemleri, ırkçılık, kadın düşmanlığı, sınıfsal şovenizm, yaş ayrımcılığı ve türcülükle nasıl desteklenir? Ağrı nasıl ölçülebilir? Acı öznel midir, yoksa nesnel bir olgu mudur? Kederin öznelleştirilmesi ile ağrının ölçülebilir olması gayretleri ve celbetmeleri bize neyi anlatır? Ölçmenin tarihi aynı zamanda tahakkümün de kuruluşu olabilir mi? Sömürgeciliğin tarihindeki tıbbileştirme itkileri nelerdir?
Felsefede şiirli yazma geleneği, sanatı felsefeye, felsefeyi de sanata yakın kılmanın ötesinde, bu ikilinin simbiyotik ilişkisini akla getirir. Şair Joë Bousquet ise, yaralarım benden önce de vardı, sözüyle acının öznel boyutunun aynı zamanda ne denli özne-aşırı olabileceğine kapı aralar. Rob Boddice, Acının Tarihi eserinde işte bu geleneğin izinden giderek, ağrı deneyimini tarih, felsefe, antropoloji, psikoloji, psikiyatri, nörobilim, politika, sanat ve edebiyat incelemelerinin perspektifinden ele alıyor. Acının Tarihi bu anlamda salt bir tarih çalışmasının soru ve önermelerinden daha fazlasını imliyor.
Boddice, bir yandan acıyı temsiliyete indirgeme çabalarını sorgularken, öte yandan da acının resmedildiği sanat eserlerini titizlikle inceler. Eski Yunancadan Latinceye, Arapçadan Çinceye, dil bilimi ustalıkla sahaya süren yazar, bilim ve tıp tarihinden olguların tarihsel, toplumsal ve politik yansımalarını örnekler.
Bir iktidar pratiği olarak acı verici işkenceden, cadı avlarına ve cadaloz bağlarına uzanan acılı tarihimiz bizden önce de vardı. Acının Tarihi, mutluluğun olmasa da sancılı acının tarihinin resmini çizmeye bir davettir.

Son Akşam Yemeği – İtalya’da Bir Yaz

Yazar: Rachel Cusk

Çevirmen: Roza Hakmen

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

İngiltere’nin kasvetinden ve düzenli yaşamlarının tekdüzeliği ve öngörülebilirliğinden bunalan bir aile, evini satıp İtalya yolculuğuna çıkar. Burada, sanatın hakikati ve sade bir gündelik varoluşun ritmi sayesinde, anlamı önceden belirlenmemiş bir hayatın önlerinde belireceğine inanırlar. Burada gelecek daha açık uçlu, yol sürprizlere gebedir.

Rachel Cusk’ın ailesiyle çıktığı üç aylık İtalya yolculuğunun anlatısı olan Son Akşam Yemeği, belli bir edebi türün kalıplarına sığmayan, sonunda tür kavramını da önemsizleştiren o ender ve özel kitaplardan. Rönesans sanatçılarının minyatür biyografilerinden Hıristiyanlık üzerine gözlemlere, İtalyan mutfağının dünyada kazandığı popülerliğe dair düşüncelerden yeni bir dilin labirentlerinde düşe kalka yolunu bulma çabalarına, birçok yan yola saparak gerçekleştirilen bu seyahatin pusulası ise, Cusk’ın insanlar ve mekânlar üstünde gezinen keskin bakışı ve manzarayı ölümsüzleştiren dilidir. Son Akşam Yemeği, İtalya üstüne bir kitap olmanın ötesinde, sanatın tesellisi, hayatta anlam arayışı, yola koyulma ve kaçış arzusu üzerine benzeri olmayan bir kitaba dönüşür sonunda.


Beklentilere ve hayatlarımızı sıkı sıkıya kontrol etme arzumuza ilişkin büyüleyici bir sorgulama.
Los Angeles Times

Ayrılmaya, sahip olmaya, Rönesans sanatçılarına ve kaçınılmaz olarak seyahatin insanı dönüştüren doğasına dair yoğun bir tefekkür.
The Times

Cat Power: Kedilerin Şifalı Gücü

Yazar: Carina Nunstedt

Yayınevi: Koridor Yayıncılık

Kediler insanlık tarihinde öteden beri önemli roller oynamıştır. Pek çok kültürde kutsal varlıklar olarak kabul edilmişler; yol gösterici, koruyucu ve şans sembolü sayılmışlar; sanatçılara, yazarlara ve yoldaşlık arayışındaki insanlara sadık dostlar olmuşlardır.

Kedilerin beden ve ruh sağlığına iyi gelen özellikleri de uzun zamandan beri bilinse de bu konuda bilimsel çalışmalar yeni yeni artmaktadır. Kedilerin şifalı özelliklerine dair giderek artan araştırmalardan yola çıkan İsveçli yazarlar Ulrica Norberg ve Carina Nunstedt dünyanın önde gelen kedi uzmanlarıyla ve tutkulu kediseverlerle röportajlarını kendi tecrübeleriyle, tarihten ve günümüzden pek çok hikâye ve tanıklıkla birleştiriyor.

Kendilerini “kedi delisi” yerine “kedi akıllısı” olarak tanımlayan Carina ve Ulrica bütün bu nesnel ve öznel birikimi kedilerin dokuz canından ilhamla dokuz başlık altında her yönüyle sunarak, kedilerin yaşam gücünü ve sihirli becerilerini hayatımıza katmanın yollarını gösteriyor.

“Kedinin yolu daha bilgece bir yaşam sürmemizi sağlayabilir, bizi daha dengeli ve keyifli bir hayata götürebilir. O halde kedilerin yaşam enerjisine kendimizi açalım ve Kedi Gücü’nü bünyemize katalım. Kedilerin gücü adına: Cat Power!”

Makale Kategorileri:
KİTAP · MANŞET