Haftanın Kitaplığı – 16 Aralık 2019

Okuyacak çok kitap var seçmek zor diyorsanız yeni çıkan kitaplar arasından yaptığımız derlemeye bir göz atabilirsiniz.

OSMAN’IN AĞACI ALTINDA – ALAN MIKHAIL

Osman’ın Ağacı Altında

“Osmanlı Mısır’ındaki topluluklar ve doğal çevreleri arasındaki ilişkiye dair kaleme aldığı bu zengin araştırmada Mikhail, bize Osmanlı tarihiyle ilgili özgün bir yorum da sunuyor. Yeni bir kitabın, iyi bildiğimizi düşündüğümüz bir araştırma sahasında bizi kabullerimizi baştan düşünmeye teşvik etmesi nadir bir olaydır. Osman’ın Ağacı Altında tam olarak bunu yapıyor ve böylelikle, Fernand Braudel’in muhteşem başyapıtı Akdeniz’in saygıdeğer bir devamcısı oluyor.”

Reşat Kasaba, Washington Üniversitesi

Osmanlı tarihinde doğa ve iktidar arasındaki bağı, incelemesinin merkezine yerleştiren Osman’ın Ağacı Altında, Ortadoğu tarihine yeni bir bakış açısı sunma iddiasında olan bir kitap.

1517’de fethedilmesinden 1882’de İngiliz güçlerine kaybedilmesine kadar geçen sürede, Osmanlı’nın tüm idari ve iktisadi sisteminin merkezinde rol oynayan ve tek başına imparatorluğun en büyük gıda tedarikçisi olan Mısır’a odaklanan Alan Mikhail ekoloji-siyaset ilişkisini ve bunların birbirini etkileme tarzlarını araştırıyor.

Yöntem ve analiz aracı olarak çevre tarihçiliğini kullanan yazar, doğal kaynakların yönetimi ve su idaresine ek olarak iklim, hastalıklar, emek ve ekonomik dönüşüm gibi daha pek çok konuya kitabında yer veriyor.

Çevirmen: Seda Özdil

VEDA TÖRENİ – SIMONE DE BEAUVOIR

Nelson Algren'e Aşk Mektupları

Simone de Beauvoir, bir Amerika seyahatinde yazar Nelson Algren’le tanışır. Bu kıtalararası aşk, ağırlıklı olarak mektuplarla yirmi yıldan uzun sürer. Beauvoir tüm zorluklarına ve kalp kırıklıklarına rağmen, aşkına ve Algren’e ömrü boyunca sadık kalır.

Ancak Aşk Mektupları yalnızca bir aşkın hikayesini anlatmakla kalmıyor, bu iki yazarı her yönüyle tanımamızı da sağlıyor: yaşantıları, kitaplarının yazım süreçleri, entelektüel çevreleri, okudukları kitaplar ve dünyaya bakış açıları… Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden Beauvoir ve Algren’in mektupları hem dünya edebiyatına hem de Fransız siyasi ve entelektüel çevresine mercek tutuyor. Camus’den Capote’ye, Giacometti’den Sartre’a, Koestler’dan Wright’a pek çok yazarın altın çağını yaşadığı bir döneme birinci ağızdan tanıklık edebiliyoruz.

MERIDIAN – ALICE WALKER

Meridian

˝Benim kadar  yapayalnız olan tüm insanlar günün birinde ırmakta buluşacaklar. Akşam güneşinin batışını izleyeceğiz. Ve karanlık çöktüğünde belki de hakikati öğrenmiş olacağız. ˝Pulitzer Ödüllü Amerikalı yazar Alice Walker’ın romanı Meridian, toplumsal eşitsizliklere, şiddet döngüsüne, kararlılığın gücüne, sevginin ve bağışlamanın önemine dair büyüleyici bir roman…

1960’lar Amerikası…

Sivil Haklar Hareketi’nin yükseliş yılları…

Meridian Hill, henüz lisedeyken hamile olduğu için okulu bırakmak zorunda kalır. Sadece annelik yapmak istemediğini fark ettiğinde yeni bir hayata yelken açar…

Kabul edildiği Saxon College, onun tüm hayatını değiştirir. Burada kendini hem Sivil Haklar Hareketi’nin hem de bir aşk üçgeninin içinde bulur.  Meridian, ne ailesinin istediği gibi bir evlat olur ne de arkadaşlarının istediği gibi radikal bir eylemci…

Ama sınırlarını keşfeder. Ve şiddet içermeyen yöntemlerin de daha az radikal görünmekle birlikte, inançlarını yaymak için etkili bir araç olduğunu kanıtlar.

GÖLGELER ÇEKİLDİĞİNDE – CAHİDE BİRGÜL

Gölgeler Çekildiğinde

Bir sisle çevrelenmiş her şey nihayetinde görünür olur, işte o zaman hakikatin, eşyanın ve insanın gerçek bilgisine ulaşabiliriz. Büyük çabaların, büyük bekleyişlerin ardından. Hayatın labirentlerinde defalarca turladıktan ve gölgelerin çekilmesini bekledikten sonra…

Cahide Birgül ilk romanı Gölgeler Çekildiğinde’yi yazdığında edebiyat camiasında büyük yankı uyandırmıştı. İşlemeyi seçtiği temalar; insanın bitimsiz yalnızlığını, kasveti, ruhun derinliklerinde gizlenenleri anlatmaktaki mahareti, polisiye unsurların sürükleyiciliğini kurguya yedirmedeki başarısı, tüm bunların ötesinde, okuru hiçbir karakterle özdeşleştirmeyen, gerçeğin üzerindeki o örtüyü çekip her şeyi olan çıplaklığıyla gösterme becerisi sayesinde…

Gölgeler Çekildiğinde, hasta ve yalnız babasıyla yaşayan Esin’in ansızın çıkıp gelen bir misafirle hayatının altüst oluşunu anlatır. Bu davetsiz misafir Esin’in hayatına yavaş yavaş sızarken, Esin’in geçmişi kendi hayaletleriyle yüzleşir. Birgül, okurun ensesinde daimi bir ürperti oluşturur, tekinsizlik onun romanının başkahramanıdır. İnsanın yalnızlığının, en derin travmaların, sığınılmış evlerin, mühürlü ilişkilerin peşine düşmek elbette cesaret işidir. Cahide Birgül, cüretin kalemidir.

Tüm gerçekliğin gölgelerle gizlenmeye devam ettiği bir dönemde Türk edebiyatının bu önemli ismini yeniden okurla buluşturmanın kıvancını yaşıyoruz. Yıldırım Türker’in sunuş yazısıyla, yeniden, Gölgeler Çekildiğinde…

tr_TRTurkish