Accept’in İkinci Metal Baharı Sürüyor: “The Rise Of Chaos”

Almanların hangi bir konuya el atarsa atsın o mecrada nasıl sonuçlarla karşılaşıldığına şahit olmuşuzdur. Meşhur İngiliz golcü Gary Lineker’in Almanya’nın futboldaki rolü hakkında söylediği “futbol 90 dakika süren ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur” sözü, bu gibi birçok konuda kullanılmıştır. Her alanda kendi disiplinini oluşturabilmek, felsefe ve düşünce dünyasına enikonu kafa patlatmak, sonucunda da küresel ölçekte çıkarımlarda bulunmak. Makine işleyişine sahip bu ekol şüphesiz müzik kulvarında da kendini gösterir.

Rock müzik saflarında, özellikle Britanya’da kıpırdayan her şey Alman topraklarından da her daim kaliteli karşılıklar bulur. Progresif Rock’ı Alman dizaynına eviren topluluklar ve Krautrock süratle dikkatleri üzerine çeker. Dahası İngiltere’de fırtınalar kopartan heavy metal müziğin yükselen yeni akımı (NWOBHM) Almanya’ya ulaştığında hiç zaman kaybetmeksizin meyvelerini vermeye başlamıştır bile.
Kuşkusuz birçok topluluktan söz edilebilecek bu ağır metal içerikli sürecin en kıdemli isimlerinin başında Accept gelir.

Accept, ilk birkaç albümü sonrası nasıl ufuklar açacağını lafı kıvırmadan belli edenlerden. Yaygın düşünceye göre power metal gibi gücü ve kıvamı yerinde bir tarzın fitilini ateşleyen önde gelen kahramanlar da onlardır. Yetmişlerin sonunu seksenlere bağlayıp tüm dönemi domine ederler. Bu şan ve kudret doksanlı yıllara uzanırken ince işçilikleri sonucu ortaya çıkan şarkılar uzun bir dönemi etkilemeye yeter.

“I’m A Rebel”, “Fast As A Shark”, “Restless And Wild”, “Princess Of The Dawn”, “Balls To The Wall”, “Metal Heart”, “Up To The Limit”, “T.V. War”, “It’s Hard To Find A Way” ve “Man Enough To Cry” gibi parçalar vaziyetin büyüklüğü hakkında pratik bir ön bilgiye sahip olmanın ötesinde şahane bir seksenler heavy metal çalma listesinin de fitilini ateşleyecektir.

Önemli bir heavy metal figürü ve rock tarihinin en kendine özgü yorumcularından Udo Dirkschneider’ın ayrılığı sonrası grubun devamlılığını sağlamanın hiç kolay olmadığı bir gerçek. Bu hadisenin topluluğun gidişatını hayli derinden etkilemesi de doğal. Eski kurtlar gitarda Wolf Hoffmann ve bas gitarda Peter Baltes mikrofon başına Mark Tornillo’yu dahil ederek 2010 tarihli “Blood of the Nations” albümüyle birlikte âdeta Accept’in yeniden doğuşunu müjdelerler.

Bu dönem birbirini takip eden “Stalingrad” ve “Blind Rage” albümleriyle kırk yıllık Accept markasını tekrar demir raylara oturtup ufak ufak hız kazanmasını sağlar.

Yeni albüm “The Rise Of Chaos” topluluğun on beşinci albümü ve bu ikinci dönemi kendi içinde ayrı değerlendirebilenler için peşine düşülesi bir çalışma.

Albüm Accept standartlarını bolca yansıtırken açılışı yapan “Die by the Sword” ve “Hole in the Head” aşina Accept sesleriyle yeniden zihnimizi canlandırıyor. “The Rise of Chaos” ile vokalde Mark Tornillo’nun ustalık belgesine göz gezdiriyor, tadımlık değil tam anlamıyla bir ağır metal şarkısına dalıyoruz. “Koolaid” albümün en iyilerinden, özellikle nakaratın kurulumu defalarca dinlemeyi gerektiriyor. “What’s Done Is Done” ve “Worlds Colliding” Wolf Hoffmann’a ayrı bir yer ayrılması gereken parçalar. Öyle ki albümün başından beri damakta tat bırakan rifflerin yanında seksenlere göz kırpan sololar şapka çıkarttırıyor.

Accept’in 2010’dan bu yana yörüngesine girdiği ikinci bahar göründüğü kadarıyla her şeyi yeniden canlandırabilecek tansiyona sahip. Anlaşılan grubun da bu ivmeyi kaybetmeye niyeti yok. Alman metalinin nelere kadir olduğunun, izlerinin ve enerjisinin günümüze yansımasını “The Rise Of Chaos”un damarlarında yakalamak mümkün.

tr_TRTurkish